KAMUDA işe alımda ve yükselmede liyakat sistemi yok edildi, artık aranan bilgi, beceri ve işine bağlılık değil fakat muktedirlerin adamı olmanızdır;

KAMUDA

işe alımda ve yükselmede liyakat sistemi yok edildi, artık aranan bilgi, beceri ve işine bağlılık değil fakat muktedirlerin adamı olmanızdır; "Alnın yere değiyorsa bizdensin."

"Sen her yere uygun, her işe yararsın" demenin bu ülkeye bir ihanet, milletimizin evlatlarına bir zulüm, bir cinayet olduğunu daha ne zaman anlayacaksınız?
2003 yılında aynı okuldan, aynı sınıftan mezun olan iki genç vardı.
Biri dünyaya kapalı, getto gibi bir yerde yaşayan, kimseyle iyi iletişimi olmayan ama beş vakit namaz kılan Burak.
Diğeri kendisiyle ve dünyayla barışık, hayatın tamamen içinde, ülkesini seven, herkesle iletişim kuran, ateş gibi bir çocuk, İlker.
Okullarını, eğitimlerini bitirdiler, diplomalarını aldılar ve kendilerine Bilgisayar Mühendisi olarak iş aradılar.
Ülkede kriz vardı, İlker hiç bir yerde iş bulamadı, kimse onu işe almadı, "Bari askere gideyim, vatan görevimi yapayım, gerisi Allah Kerim" dedi, askere gitti.
Burak hiç beklemeden THY çalışanı oldu, hemen ardından İçişleri Bakanlığı'na alındı.
Sınav soruları çalınarak, başkalarının hakkı çiğnenerek, bilerek ve isteyerek milyonlarca gencimizin geleceğiyle oynanarak, organize bir hırsızlık ve ahlaksızlık şebekesinin eliyle her yıl üniversiteye sokulan binlerce öğrenciden biriydi; şimdi aynı organize şebeke Burak'ı hiç bir liyakat ve yeterlilik aramadan devletin en önemli görevlerine getiriyor, jet hızıyla yükseltiliyordu.
Hızla Emniyet İstihbarat Dairesi'nde "Başmühendis" yapıldı.
15 Temmuz 2016 gecesi Türk istiklaline hain saldırı yapılırken, Burak gece yarısı masasının başında hainlere bilgi yetiştirmeye çalışıyordu.
İlker askerliğini tamamlamış, yine iş bulamayınca teskere bırakmış ve artık muvazzaf subay olmuştu, muhabere subayıydı.
Burak tutuklandı, Kırıkkale Cezaevi'ne gönderildi, yargılanıyorken ölüsü bulundu; intihar mı, cinayet mi artık Allah bilir.
İlker İskenderun'da muhabere yüzbaşısıyken, geçici görevle Şırnak'ta Şenoba'ya tayini çıktı.
Silahlı kuvvetlerimizde pilot bırakmayanlar, bu açığı geçici görevle az sayıdaki pilotlarımızla kapatmaya çalışırken, kendisi gibi iki hafta önce buraya gönderilen bir pilotun kullandığı helikopterle havalandı.
Çatışma bölgesinde bile ''Engel Tespit Sistemi'' olmayan bir helikopter, bölgeyi tanımayan, geçici görevle gelmiş bir pilotun yönetiminde ve alçaktan uçmak zorunda bırakılarak bile bile bir cinayet işleniyordu...
Tümgeneral Aydın, Yarbay Yakut ve Yüzbaşı İlker...
10 kahramanla birlikte yedi kat arşa uçmuşlardı.
Onlar şehit olurken, güç ve kudret sahipleri cinayet işliyorlardı.
Hangi Mehmetçik için 70 bin Dolar harcanmaz?
Bir kahraman için pahalı olabilecek bir şey olabilir mi?
Vatanın para ile ölçülen bir değeri yoktur, vatan savunması için de hiç bir şey pahalı değildir!
Çıkla liyakatsiz çalışanlar değil liyakatsiz yöneticiler de yokluk ve pahalılık mazeretine sığınırlar.
Oysa sorunumuz kaynak ya da pahalılık değil, yönetenlerin yetersizliğidir.
Çünkü, bu millet öyle bir millettir ki, isterse bütün gemilerinin demirlerini gümüşten, yelkenlerini atlastan, halatlarını ibrişimden yapar.
Siz, güç ve kudret sahipleri...
Hayatınızın bir bedeli var mıdır?
Kahramanlarımızın, Mehmetçiğin nesi eksik ki paraya bile değil bir pula gitsin?
Ve, iki cenaze, biri sadece ailesinden 3-5 kişinin katıldığı, kimseye haber verilmeden, gece yarısı, sanki bir suç işleniyor gibi toprağa verilirken diğerinin cenaze namazına bütün bir Balıkesir koştu ve aziz şehidimizi sonsuz yolculuğuna bütün bir Balıkesir uğurladı.
İki cenaze arasındaki bu fark size de bir şey söylüyor mu?
Burak ve İlker...
Türkiye'mizin nasıl yok edilmekte olduğunun çok acı bir örneği.
İki Türk çocuğu, ikisinin de yaşamları da, ölümleri de kader değil.
İkisi de cinayet kurbanı.
Asıl önemli olan da şu: Bu cinayetler yurdun her köşesinde ve neredeyse her gün işleniyor; biz sadece Burak ve İlker'i biliyoruz.
Devlet hayatı liyakatsiz ellerle yürütülemez, kuralsız olamaz ve bu durum daha fazla sürdürülemez.
Sürerse ne olur?
O zaman, işte böyle ''gök ekini biçer'' gibi canlı canlı biçiliriz, bir bakmışsınız ki, ateş sizin evinize de düşmüş.