EN son ne zaman kendinizi ödüllendirdiniz? Ne zaman nefes kesen bir kitabı merak içerisinde, ivedi bir hızla, okuyup bitirmenin mutluluğunu yaşadınız? Ne zaman bir filmin içerisinde kendinizi 'kaybedercesine bulduğunuzu” hissettiniz? Ve...
EN
son ne zaman kendinizi ödüllendirdiniz?Ne zaman nefes kesen bir kitabı merak içerisinde, ivedi bir hızla, okuyup bitirmenin mutluluğunu yaşadınız?Ne zaman bir filmin içerisinde kendinizi “kaybedercesine bulduğunuzu” hissettiniz?Ve ne zaman dönüp baktınız aynadaki yansımanıza uzun uzun, sonsuz bir huzur ve kifayetsiz bir mutlulukla?Ne gariptir ki pek çoğumuz akıp giden zamanın içerisinde kendimizi unutmuş bir vaziyette oradan oraya savrulup gidiyoruz.Hiç düşündünüz mü, peki?Bu hengâmede vakit ayır(a)madığınız unuttuğunuz ya da kendinizi yok saydığınız, soyutladığınız anları?Hiç sanmam. Çünkü nedense kolay olan insana daha bir tatlı, daha bir cazip gelir.Tutturmuşsunuz bir koşuşturmaca, bir kovalamaca, bir kendini kaybetmece…Önünüz, arkanız, sağınız, solunuz sürekli iş, güç, koşuşturmacayla çevrili sanki…Dilinizde hep aynı tümceler;”İyi ne olsun, koşuşturuyorum.”Koşuşturmaya lafım yok, elbette ki çalışacak, okuyacak, araştıracağız lakin tüm bunları yaparken birilerini ya da bir şeyleri en mühimi de kendimizi unutmadan yapmak benim demek istediğim…İhmal ediyoruz kendimizi, evet.Öz bakımımızı, sosyal yaşantımızı, ruhsal durumumuzu…Evet, ihmal ediyoruz. Kendimiz için bir şeyler yapmak zor geliyor, güç geliyor, zorluyor sanki bir şeyler bizi, “Aman ha! Kendini unutmazsan taş olursun” diyerek…Beynimizi, bedenimizi yoruyor; düşüncelerimizi bulanıklaştırıyoruz.Kayda değer yanı olmayan pek çok şey için can sıkıyoruz.Üzülüyor, üzüyor, kırılıyor, kırıyor, çoğu zaman da kaçıyoruz ardımıza bakmadan…“Yine, yeni, yeniden” demekten ısrarla uzak tutuyoruz kendimizi,“Yeni” ya!“Yeni”ye dair ne varsa ürkütüyor, bizi; geri adım sebebi oluyor geçmişin kıskacından bir türlü kurtulamayışımızda…Bir süre sonra yaşadığımız acının da mutluluğun da bize katmış olduğu artıları dahi göremeyecek kadar yoğun bir hayatın içerisinde nefes alıp veriyoruz.Hızlı, olabildiğince ivedi, koşar adım…Kaçıyoruz…Zaman kaçıyor…Bir daha asla tekrarı olmayacak saniyelerimiz gidiyor ve biz yavaş yavaş kayboluyoruz.Güzele, güzelliğe dair her ne varsa yok ediyoruz. En acısı da bunu kendi ellerimizle, kendi düşüncelerimizle yapıyoruz.Başarmıyoruz da değil hani…İşte sizlere bir ipucu;İnsani düsturlarımızla tanışarak yüreğimizin kilitlerini açmamızı sağlayacak en önemli etmenin beynimizi kemiren olumsuz düşüncelerden kurtulmakla başlayacağını biliyor muydunuz?Amacım sizlere kişisel gelişim dersleri vermek filan değil… Yalnızca kendinizi unutmamanız hususunda yardımcı olmaya çalışmak…Şimdi bir fincan kahve ya da yeşil çay alarak arkanıza yaslanın, derin bir nefes alıp verin ve kendinize en samimi yanınızla şu soruyu sorun: “Kendim için bir şeyler yapmaya var mıyım?”.Bu sorunun cevabı “Evet” ise şimdi atlamamamız gereken ufak ipuçlarıyla kendi içsel yolculuğumuza başlayabiliriz. Öncelikle düşüncelerimizin ne yönde olduğunu tam anlamıyla bilmemiz gerekiyor.Düşünceler…Olumlu ya da olumsuz…Bize ait olan ya da diğerleriyle şekillendirilen…Bizi kıskacı altına alan, zaman zaman rahatlatan, çoğu kez yanıltan…***Ölü bir geçmiş veya henüz doğmamış bir gelecek…Sıyrılın…Evet, hemen şimdi… Bu güç, içinizde var, tek yapmanız gereken ateşi biraz körüklemek...Olumsuz düşüncelerin beyninizi kemirmesine, gününüzü mahvetmesine izin vermeden “an”a, “şuan”ın güzelliğine odaklanın. Olmasını istemediği düşünceler yerine olmasını istediği düşüncelere kanalize olmalı, insan.Unutmayın; bardağın dolu tarafından bakmakla israf etmez bilakis tasarruf edersiniz, ruhunuza ve bedeninize.Sizin kanatlarınız ruhunuzda, yaşadığınız anın tadını çıkardığınız kadar mutlusunuz ve yaşadığınız ana sözünüzü geçirebildiğiniz kadar huzurlu…Güneşle ve umutlarımızla aydınlanan yeni, yepyeni bir gün, bugün.Yaşam çok güzel ve de yaşanılası… O halde tam da şimdi yüreklerinizin kilidini açmaya, beyninizi güzele, en iyiye odaklamaya var mısınız?Ben varım.