Alanya’nın, ülke insanını kavuran siyasi ve ekonomik krizlerden bağımsız(!) çok tutarlı bir gündemi vardır. Açın bakın Yeni Alanya Gazetesi arşivine; 2021 yılı kış aylarında da sırasıyla beton krizi, tapu sorunu, nüfus artışı ve tarımın yani avokado ve muzun konu edildiği başlıklar göreceksiniz.

 Yani bugünkülerin tıpkı basımı gibi bir gündem varmış. Sorunlar yıllar içinde periyodik olarak tekrarlandığına göre Alanya’nın yönetimi ve şehrin ileriye dönük planlaması çok kolay olmalı, öyle değil mi? Ya da tersten bir okuma yaparsak; demek ki sorun diye nitelenenler hiçbir zaman çözüme ulaşamıyor!

 Gözlerden kaçmasın; Alanya bir yıl içinde 17 bin kişilik bir göç almış. Bu sayı orta çaplı bir kasabaya denk gelir. 17 bin sayısının yalnızca 3 bin 695’i doğum ile oluşmuş. Gerisini bilmiyoruz, aslında cümleten merak da etmiyoruz!

 17 bin kişi Alanya’nın hangi bölgelerine yerleşmiş? Bu insanların cinsiyet ve yaş dağılımları nelerdir? Hangi şehir ve ülkelerden geldiler? Alanya iş gücüne katkıları var mıdır yoksa emekli bir yaşam sürme isteğiyle ya da başka bir amaçla mı geldiler?

 Yukarıda sayılan parametrelerin hiç birisi dikkate alınmıyor. Yalnızca Alanya’nın hızla nüfus aldığı ve buna yönelik olarak 1- Bu insanlara konut üretmek zorunluğu 2- Büyüyen Alanya’nın idari yönetim açısından gereksinimi olan il niteliğine kavuşturulması konuşuluyor.

 İl olma rüyası ya da daha doğrusu, “masalı”, “ağızlara çalınan balı”, “siyasi istismarı”; nasıl adlandırılırsa adlandırılsın bir siyasi tercih ve bu konu üstünden Alanyalı kuşaklar boyu dolandırıldı… İl olma rüyası ve konut yapımı “tavuk mu yumurtadan yumurta mı tavuktan” örneğinde olduğu gibi birbirini besleyen bir kısır döngüye sokuluyor. Aslında il rüyası, konut yapımına yani “Alanya’yı betona döndürme” konusuna gerekçe oluşturuyor.

 Dikkat ederseniz, bir Alanya gelişim modeli olarak şehrin her şeyini borçlu olduğu turizme daha gelemedik! Ta ki ALTİD Başkanı Burhan Sili’nin, şehir merkezindeki apart otellerin konutlara dönüştürülmesi konusundaki düşüncelerini öğrenene kadar.

 Ne şehrin geçmişine ne de doğasına en küçük bir aidiyet bağı gözetmeyen “gözü kararmış” her türlü iş ve meslek gurubu temsilcisinin önceliklerini anlayabiliyorum.  Onlar kazanç kapılarını açık tutma uğruna mesela, şehir merkezindeki turistik yapıların rezidanslara filan dönüşmesini çok haklı olarak isterler. Ama otelcilerin temsilcisinin verilerle desteklenmeyen, başka ülkelerde de şehir merkezindeki otellerin konutlara dönüştürüldüğü söylemi ne derece etiktir?

 Toparlarsak; Alanya’nın, üstünde uygarlıkların yeşerdiği kadim şehir merkezi hala en değerli yeridir. Alanya’yı binyıllar içinde oluşturan değerler net olarak; muhteşem yarımadası, onun üstünde yer alan tarih ve bu yapının hemen yamacındaki göz alıcı kumsalları ile bütünleşik görüntüsüdür. İşte turizm bu bileşkenin üstüne kurulmuştur.

 Alanya merkezine komşu mahallelerde kurulmuş göreceli nitelikli otel konuklarının şehre katkısı, tesislerdeki hanutçuların inisiyatifindedir. Dünyanın önemli turizm kentlerinin ekonomisi ise, konukların şehir nimetlerine kolayca ulaşabildiği şehir içi otelciliğine de dayanır. Bundan dolayıdır ki o kentleri yöneten otorite, beldesini oluşturan değerleri kıskançlıkla korur, geleceğe yönelik planlar. Bu planlamaya dahil olan turizm otoritesi ise betondan değil, doğal olarak turizmden yanadır…