YILLARDIR süregelen, hemen her yöneticinin kapısını çalan ortak bir şikâyet var: "Başkanı aradım, telefonuma bakmadı."

​Bu serzenişin arkasında, vatandaşın yöneticisine doğrudan ulaşma, derdini aracısız anlatma gibi çok insani ve haklı bir beklentisi yatıyor.

Ancak madalyonun diğer yüzü, rakamların ve pratiğin soğuk gerçekliğiyle örülü.

​Geçenlerde, bu şikâyeti dile getiren bir hemşerime küçük bir hesaplama önerdim. Varsayalım ki Alanya'nın yaklaşık 400 bin kişilik nüfusu var. Başkan olsanız, bu nüfusun sadece binde 0.5'i sizi bir günde arasa hepsine cevap verir misiniz? Cevap, "Elbette veririm" oldu.

​İşte tam bu noktada, o acı gerçek ortaya çıkıyor:

​400 bin kişinin binde 0.5'i tam 200 kişi demektir. Bu 200 kişiye, sadece hâl hatır sormayı geçip, derdini anlatması için birer dakika süre tanısanız bile, başkanın günlük mesaisinden 3 saat 20 dakika kesintisiz telefon başında geçirmesi gerekiyor.

​Üstelik bu hesap, gerçek hayatta pek mümkün olmayan bir dakikalık 'mucize görüşme' üzerinden yapıldı.

Zira kimse "Selamünaleyküm Başkanım, nasılsınız?" gibi bir girişten sonra saniyeler içinde koca bir sorunu anlatamaz. Görüşme süresini ikiye katlayıp, ortalama iki dakika dediğimizde, süre anında 7 saate yaklaşıyor.

​Peki, başkan, kaymakam ya da bir başhekim, rutin toplantılarını, saha ziyaretlerini, evrak onaylarını ve tüm kurum yönetimini bu 7 saatlik "telefon mesaisi" arasına nasıl sığdıracak? Cevap basit: Sığdıramaz.

​Vatandaşın yöneticisine ulaşma arzusu ne kadar kıymetli olsa da, kurumların mutfağı dışarıdan göründüğü gibi değildir.

Günlük planlar, protokoller, kritik kararlar ve bürokratik işler, o telefonun cevaplanmasını çoğu zaman imkânsız kılar.

​Buradaki kilit kelime kurumsallaşmadır.

​Yöneticinin telefonuna ulaşmak, sorunun çözümü için tek ve en iyi yol olmamalıdır. Bir kurumun gücü, liderinin telefonunda değil, sorunları ilgili uzmanına, ilgili birimine yönlendiren ve takibini yapan sağlam organizasyon yapısında gizlidir.

​Kaymakamlık, Emniyet Müdürlüğü, Belediyeler... Bu kurumların varoluş amacı, yöneticilerinin bireysel telefon trafiğiyle değil, oluşturdukları resmi kanallar aracılığıyla hizmet vermektir.

​Vatandaş olarak bizler, yöneticilerimizin enerjilerini telefonda harcamalarını istemek yerine, o enerjiyi daha büyük planlar yapmaları, daha kalıcı çözümler üretmeleri için saklamalarını istemeliyiz.

Sorunlarımızı, kurumların resmi dilekçe, ALO çözüm merkezleri ve dijital başvuru kanalları üzerinden takip etmeyi öğrenmeli ve bu birimlerin çözüm gücüne güvenmeliyiz.

​Unutmayalım: Bir yöneticinin sessizliği, bize değer vermediği anlamına gelmez; tam tersine, daha büyük kitlelere hizmet edebilmek için ajandasındaki o sınırlı süreyi en verimli şekilde kullanma çabasıdır.

​Onların bu zorlu çalışmalarına zaman tanımak, en büyük vatandaşlık desteğidir.

Esen kalın...