Ne sevimsizdir ayrılıklar… Ne çok can yakar! Canımızın canı olan kişiler, nasıl olur da yabancı bir insan oluverir birden. Zor gelir kabullenmek… Bağlanma kuramına göre; çocukluk döneminde, anne ile çocuk arasında yaşanan ayrılık ve...
Ne sevimsizdir ayrılıklar… Ne çok can yakar! Canımızın canı olan kişiler, nasıl olur da yabancı bir insan oluverir birden. Zor gelir kabullenmek… Bağlanma kuramına göre; çocukluk döneminde, anne ile çocuk arasında yaşanan ayrılık ve bağlanma sorunu (güvenli/güvensiz bağlanma) ilerleyen yıllarda kişilerde ayrılıma, reddedilme ve ihanete karşı hassasiyet olarak kendisini göstermektedir. Bu kişiler verdikleri abartılı tepkilerle, farkında olmadan sağlıklı yürüyen ilişkilerini sabote ederek, ayrılık-mutsuzluk döngüsünü hazırlayabilmektedirler. Aslında birçok insan kaçar duygularından, saklanır. "Unuttum, benim için çoktan öldü bile" yalanına kendisini de çevresindekileri inandırmak ister. Oysaki içi içini yiyordur: "Acaba şuanda ne yapıyor, kiminle, nasıl, acaba o da beni düşünüyor mudur, pişman mıdır, arar mı acaba" diye düşünmekten. Yaşanan ayrılık sonrası ivedi bir şekilde olumsuz (hırs, üzüntü, öfke) duyguları bastırmak, sağlıklı değildir. Sağlıklı olan duygularınızdan kaçmadan onları kabullenmenizdir. Mutluluk kadar acıyı da kabullenip, sahiplenin aşkı da. Ayrılık sonrası yaşanması kuvvetle muhtemel olan olumsuz duyguları yaşamaya izin vermek ve biten ilişkinin üzerine kocaman bir çizik atarak ilişkideki rolünüzü yeniden değerlendirmek sizlere çok şey kazandıracaktır. Bir süre sonra insan acısını kendine dahil etmiş, sevmiştir, ama neşesi hep üveydir sanki… Yaşamanız gereken yas dönemini tüm olası sonuçlarıyla beraber kabullenin ve yaşayın; tabii ki dozunda bırakarak, abartmadan… Kendinizi, duygularınızı kontrol altında tutmayı başararak… Negatif düşüncelerinizi pozitif düşüncelerinizle değiştirdiğiniz vakit, hayatın yaşanılası bir yer olduğunu kabul edeceksinizdir. Sakın ola ki acınız henüz tazeyken; inatla, sinirle ya da öfkeyle ne bir başkasını hayatınıza alın, ne de bir başkasının hayatı olun. Öncelikle biraz zaman verin kendinize. Nihayetinde atalarımız boşuna söylememiş: “Zaman en iyi ilaçtır; bekleyip, sabretmesini bilene.” Duygusal bir ilişkinin bitmesi; bir kişi ile duygusal paylaşımın bitmesinin ötesinde, bir yaşam biçiminin kesintiye uğraması anlamını da taşıyabiliyor çoğu zaman. Birlikte yapılan sosyal faaliyetlerin, geleceğe yönelik hayallerin, ortak arkadaşlarla görüşmenin kesilmesi gibi… Biten bir ilişkinin ardından, kişinin kendisini sosyal olarak konumlandırma biçimi de değişebilmektedir. Evliliğe dair olumlu beklentiler içerisinde olan kişiler için ayrılık, çoğu zaman yıpratıcı ve zorlayıcıdır. Boşanma yoluyla yeniden bekar kabul edilen kişiler, sosyal çevrenin de etkisiyle alışma sürecini daha sancılı yaşayabilmektedirler. Bir zamanlar gözbebeğiniz olan kişi, bir anda sizin için en yabancı oluverir. Birlikte yürüdüğünüz yollar, geçirilen onca zaman, alınan hediyeler, söylenen sözler, dinlenen şarkılar, her şey bir film şeridi gibi geçer gider gözünüzün önünden. Başlarda ölüm gibi gelir insana, sevdiğinden ayrılmak. Bir daha asla bir başkasını aynı duygularla sev(e)meyeceğinizi düşünür, düşündükçe içlenirsiniz. Bir daha asla onunla mutlu olduğunuz kadar kimseyle mutlu olamayacağınıza neredeyse eminsinizdir başlarda. Oysa her şey gibi ayrılık acısı da zamanla hafifler ve yok olur. Bir başka insan çıkar karşınıza. Belki de zamanla kaybettiklerinizin aslında kurtulduklarınız olduğuna inanırsınız. Bir de bu perspektiften bakın olaya. Uğruna gözyaşları dökerek, sizi hayattan soyutlamaya sebep olan kişi, belki de sandığınız kadar mutsuz değildir. Peki ya siz? Ayrılığın ilk günleri zordur, vesselam! Canınız yanar, içiniz kanar, kimselere içinizi dökmek, kimselerden akıl almak istemezsiniz. Boğazınıza çöreklenir kalır çaresizlik, yalnızlık… Her şeye sinirlenip, hiçbir şeyden tat alamaz olursunuz. Bu duyguyla daha önce karşılaşan kişiler, biraz daha dayanıklı ve alışkandırlar; ayrılık sonrası yaşanılacaklara. Yaşadıkları her acı iyi ya da kötü bir şeyler katmıştır onlara. Sonra sonra fark ederler, vaktiyle yaşadıkları sıkıntıların kendilerinde bıraktığı olgunluğu. Evet, başlarda zor ve sancılıdır onsuz bir hayata adapte olmak; ama bir süre sonra hayat sizi karşısına alarak hatırlatır varlığını. Hayatın onsuz da devam edebileceğini anlarsınız. Bu noktada sosyal çevrenizin desteği kesinlikle yadsınmamalı! Arkadaşlarınız, aileniz gözyaşlarınıza ortak olur, sırtınızı sıvazlar, sizi tekrardan aktif olacağınız yaşamla barıştırır. Kimi ilişkiler, yaşanması gerektiği gibi yaşanır, vadesi dolduğu için biter. Kimi ilişkiler ihanetle sonuçlanır. Kimi nefes alamadığı bir hayatın içerisinde bulur kendini, bir süre sonra da tahammül edemez ayrılır. Peki, geri dönüş yok mudur aşk da? Tabii ki vardır, lakin öncelikle aşkın bitiş sebebi ve kararın ortak alınıp alınmadığı sorgulanmalıdır. Şayet bir şeyler tükenmişse, boşuna kürek çekmenin ne yazık ki hiçbir faydası yoktur. Kişiler, ileride daha çok hasar göreceklerine, ortak bir paydada buluşup ayrılma kararı alabilirler. Çoğu zaman ziyadesiyle yerinde bir karardır bu; çünkü kangren olmuş umutlar, hayaller, beklentiler insanı yaşatmaz. Kangren olan yerleri kesip atmak gerekir ki tüm vücuda yayılmasın… Bu kişiler, birbirlerine karşı saygılı olup umut tacirliği yapmayarak en doğrusunu yapmışlardır, aslında. Belki sizlere çok klasik gelecek; ama ben yine de yazacağım. Hayatta hiç kimse vazgeçilmez değildir. Asla ayrılmam, biz asla ayrılmayacağız diyen kişiler bile ölüm nedeni ile birbirlerinden kopabiliyorlar. Her şeye çare var; bir tek ölümün çaresi yok! Her gün milyonlarca insan hastalıktan, açlıktan, ölüyor. Pek çok evli insan, şiddetli geçimsizlik sebebiyle bir ömrü bir yastıkta paylaşmayı düşündüğü eşi ile yollarını ayırıyor. Olaya inançlar doğrultusunda baktığımızda da; her zaman hakkımızda en hayırlısının olduğuna inanmakta fayda var. Küçük de olsa bir şeyler öğretir insana her kalp çarpıntısı… Boşluktasınızdır bazen ve o biri siz her ne kadar: "İstemiyorum, hiç kimseyle bir şey düşünmüyorum" deseniz de gelir sizi bulur, karşı koyamazsınız. Yine yeni yeniden dersiniz. Yeniden çiçekler açar gönlünüzde. İşte böyle! Hayat geriye doğru yaşanmıyor. Çemberin merkezine kendinizi koyun ve olaylara farklı perspektiflerden bakmayı unutmayın. Hayat, her şeye ve herkese rağmen devam ediyor. Mutlu günler!
AYRILIK PSİKOLOJİSİ YAŞAYAN KİŞİLERE ÖNERİLER
*Öncelikle: "Bir daha asla bir başkasıyla olmaz!", "Ne kimseyi tanımak, ne de kimseye kendimi tanıtmak istiyorum, yıprandım artık!", "Nerede tuhaf, sorunlu bir insan var zaten hep beni bulur, ben de şans olsa…" şeklindeki düşünceleri kafanızdan yok edin.
*Slov müzikten bir süreliğine de olsa uzak durun. Sizi sizden alan, kafanızı yorganlara, yastıklara bastırarak ağlatan o şarkılar yok olsunlar hayatınızdan bir zahmet! -Keşke şarkılar hiç üzülmese-
*Aşk ayrılıkla sonuçlanınca; kalp kalemi dost beller ve başlar yazmaya… Baktınız baş edemiyorsunuz içinizdeki yoğun duygu seliyle, ağlamak yerine alın kalemi kağıdı elinize yazın içinizden ne geçiyorsa… Sonra da yırtıp çöpe atın yazdıklarınızı. Emin olun ciddi rahatlama tekniklerindendir.
*"Daha iyisini bulamam, kimse beni onun gibi sevmez, sahiplenmez…" demeyin. Ön yargılarınızdan sıyrılarak gelecek güzel günlere umutla bakın. Mutlu olmak için, bir başkasına ihtiyacınızın olmadığını hatırlatın kendinize. Siz ne acılar çektiniz, vaktiyle de yandı canınız, küçük ya da büyük… Ama geçti. Bu da geçecek…
*Kendinize iyi geleceğini düşündüğünüz şeyleri yapmaya odaklanın. Uzun zamandır görüşmediğiniz arkadaşlarınızla buluşun, değişik aktiviteler edinin, yeni insanlarla tanışın… Sosyal aktivitelere ağırlık verin, yetenekleriniz dahilinde yeni hobiler edinin ve mümkünse spora başlayın.
*Ayrılık sonrası ona ait her ne varsa hayatınızdan yok edin. Sürekli görmek, duymak, bakmak siz ne kadar kabul etmek istemeseniz de canınızı yakacak ve size eskileri hatırlatacaktır. Unutun gitsin!