Hafta sonu yağan sağanak yağmur, Alanya’nın dört bir yanında adeta “doğal afet tatbikatı” düzenledi. Öyle ki, fırtına ile birleşen yağış hayatı felç etti; evleri, iş yerlerini su bastı, vatandaşın arabası yollarda mahsur kaldı, altyapı ise yine sınıfta kaldı. Bir yanda doğanın gücü, öbür yanda yıllardır bitmeyen “altyapı masalı”. İkisinin ortasında ise çaresizce bot arayan vatandaş…
Sosyal medyada gün boyu aynı görüntüler: Yolda süzülen arabalar, iş yerinden dışarıya su tahliyesi yapan esnaf, evine kum torbasıyla barikat kurmaya çalışan insanlar… Bir de her yağmurda ortaya çıkan o meşhur cümle:
“Bu kadar yağışı kim tahmin edebilirdi?”
Aslında hepimiz tahmin ediyoruz. Çünkü senaryonun her yıl aynı olduğunu çok iyi biliyoruz. Bir yağmur yağıyor, altyapı “ben daha hazır değilim” diyor. Sokaklar dereye dönüyor. Ardından yetkililer “çalışmalarımız sürüyor” açıklaması yapıyor. Biz de vatandaş olarak “peki bu çalışmalar ne zaman bitecek?” diye sorup bir sonraki yağmuru bekliyoruz.
Bu kısır döngünün en acı kısmı ise vatandaşın kendi çabalarıyla ayakta durmaya çalışması. Kimisi evinin önünü kazıyor, kimisi fırçayla suyu dışarı atıyor, kimisi arabasının üzerine poşet geçirip “ya tutarsa” diye dua ediyor.
Anlayacağınız, Alanya yine aynı Alanya. Yağmur aynı yağmur değil ama sonuç hep aynı:
Su baskını, mağdur vatandaş, yetersiz altyapı…
Artık bir şeylerin değişmesi gerektiği çok açık. Alanya’nın büyüyen nüfusu, artan yapılaşması, daha yoğun şehir trafiği… Hepsi yeni ve güçlü bir altyapı gerektiriyor. “Yama usulü” çözümlerle bu işin sürdürülebilir olmadığı bu hafta sonu bir kez daha kanıtlandı.
Yetkililere bir çağrı yapmak gerekiyor:
Alanya’nın altyapısı, mevsimlik proje değil; geleceği ilgilendiren bir zorunluluktur.
Vatandaşın her yağmurda adeta mecburi yüzme kursuna yazılmasını kabul edemeyiz.
Yağmur elbette yağacak, fırtına elbette çıkacak. Doğa görevini yapıyor.
Peki ya biz?
Altyapıyı doğaya değil, bilime göre yapmadığımız sürece; her yağmurda aynı filmi izlemeye devam edeceğiz. Kalın sağlıcakla.