7 Haziran Genel Seçimleri sonrasındaki buruk sevinci, içimizi kaplayan huzuru yazmaya koyulmuştum. Yan bahçedeki horozun ötüşüyle perçinlenen dinginliğimin, önümden canhıraş geçen 112 ambulansının sesiyle beni gerçeğe döndürüşünden...

7 Haziran Genel Seçimleri sonrasındaki buruk sevinci, içimizi kaplayan huzuru yazmaya koyulmuştum. Yan bahçedeki horozun ötüşüyle perçinlenen dinginliğimin, önümden canhıraş geçen 112 ambulansının sesiyle beni gerçeğe döndürüşünden bahsedecektim...

Gerçeğe dönüşün, Alanya esnaf ve turizmcisinin yerel gazetelerde yer alan turizme ilişkin yakınmalarıyla daha da keskinleştiğini; Rusya Federal İstatistik Dairesi'nin Rus turist kaybı konusundaki verileri ile Alanyalı Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu'nun görüşlerinin nasıl uyuşmadığını anlatacaktım...

Ertesi günkü basın yorumlarını; "halkın özgür iradesinin yansıması!", "verilen ince mesajlar, dersler!" gibi sözleri; halkın hangi somut, basit gerekçelerle oy verdiğini iyi kötü bilen birisi olarak gülümseyerek değerlendirdiğimi yazacaktım.

TV' lerde program yapan "Ak kaşıkların", memlekette, özellikle son on yıldır büyük bir baskı rejimi uygulanmamış ve buna bağlı bir büyük hesaplaşma süreci yaşanmaması gerekirmiş gibi; ekrana çıkardıkları "Ak kaşlı" siyaset kaşarları aracılığıyla halkı demokrasi geleneği içinde çözüme davet edişlerindeki tuhaflığı aktaracaktım ki; Deniz Baykal ile Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın görüşmesi gündeme düştü...

31 Mart 2015'te Yeni Alanya Gazetesi'nde yayımlanan köşe yazımda Deniz Baykal'dan, "... sanki memlekette devletin bekasını gözeten akil bir siyasetçi rolünü muhtemelen kendisine biçen Baykal'ın, Erdoğan'ı meclise taşımak da dahil bir çok hatası oldu. Büyük abi tarafından yeniden biçimlendirilen Ortadoğu coğrafyasında toparlayıcı, bütünleştirici ve hatta çözülen AKP ile işbirliğini sağlayıcı bir liderliği de düşünüyor olabilir..." diye bahsetmiştim.

Buradan da anlaşılacağı gibi Baykal bir akil adamlığı, Batı'daki benzer uygulama Ombudsmanlığı kendisine biçiyor olmalı. Oysa Batı'da bu kurumlara atamayla, görevlendirmeyle geliniyor. Orada hiç kimse "Ben artık oldum!" diye ortaya çıkmıyor; böyle bir göreve talip olmak için fırsat kollamıyor, balıklama atlamıyor...

Her ne kadar, tarafsızlığından şüphe duyulmayan, şikayetleri dinleyip çözüme ulaştıran, sorun çözen bu makamlar Antik çağlara kadar dayansa; Osmanlı'da kadı-ul kuzat diye bir kurum olsa da bu uygulama çağdaş Batı, özellikle de demokrasinin beşiği İskandinav ülkelerinde hayat buluyor.

Ülkemizde ise tek adam ve dar çevresinden oluşan oligarşik yapı var. Bu yapının, üyesi oldukları bir siyasi oluşumu kullanarak despot iktidarlarını ne pahasına olsun sürdürmek isteyecekleri bilinmiyormuş gibi, seçim sonrası ülkede sanal bir uzlaşı ortamı yaratılmaya çalışılıyor. Baykal gibi kavruk bir politikacının da, bu pis oyunun bir parçası olmaya en azından itiraz etmemesi insanın aklını karıştırıyor. Akla çeşitli sorular getiriyor...

Ülkemizde ve hatta şehrimiz Alanya'da akil adamlığa soyunmayı, bir bilen olarak çatısı içinde bulunduğu kurumu da kullanarak şehri yönlendirmeye kalkmayı taraflara yapılmış bir büyük hakaret gibi görmeye başladım. Akilsen, akıllıysan, deneyimliysen, sözüne güvenilirsen, sana gelinir, danışılır. Yoksa Baykal gibi olursun!