Yürümek, doğumdan sonra 1,5-2 yaşlarından itibaren fiziksel bir rahatsızlığı olmayan herkesin yaptığı bir eylemdir. Hayatta ilk öğrendiğimiz şeylerden biridir. Yürümek o kadar otomatize bir harekettir ki yürümeye başlamadan önce hiçbir...

Yürümek, doğumdan sonra 1,5-2 yaşlarından itibaren fiziksel bir rahatsızlığı olmayan herkesin yaptığı bir eylemdir. Hayatta ilk öğrendiğimiz şeylerden biridir. Yürümek o kadar otomatize bir harekettir ki yürümeye başlamadan önce hiçbir zaman kendimize "Acaba ayağımı hangi açıyla atmalıyım", "Böyle basarsam dengemi kaybeder miyim", "Şu basamağı aşmak için ayağımı ne kadar yukarı kaldırmalıyım" gibi sorular sormamışızdır. Diş fırçalamak gibidir. Beyin ne yapacağını biliyordur ve vücuda komut vermeye gerek yoktur.
Aslında temeline inersek yürümek çok karmaşık bir mekanizmadır. Felç, kırık sonrası uzun süre yatak dönemi veya doğuştan yürüme özrü gibi durumlarda kazanılması çok ciddi emek ve zaman ister.

YÜRÜMEYİ BU KADAR KARIŞIK YAPAN NEDİR?
Yürümeyi bu kadar zorlaştıran çeşitli sistemlerden oluşmasıdır. Bir insanın yürüme fiilini gerçekleştirebilmesi için gerekli şartlar şunlardır: Yürümede ilk ihtiyaç vücudu taşıyan bir sistemin var olmasıdır. Vücudumuzdaki taşıyıcı sistem diğer organları taşıyabildiği gibi ekstra yükleri ve zorlanmaları da kaldırabilir:
Örneğin; uyluk (Femur) kemiği, dikey durumda bir ton ağırlığı kaldırabilecek kapasitededir. Nitekim atılan her adımda bu kemiğimize, vücut ağırlığımızın üç katı kadar bir yük binmektedir. Hatta sırıkla yüksek atlama yapan bir atlet yere inerken kalça kemiğinin her santimetrekaresi 1400 kiloluk bir basınca maruz kalır.

KEMİKLERİMİZİN BU KADAR SAĞLAM OLMASININ SEBEBİ NEDİR?
Kemiklerin içindeki sistem, binalarda ve köprülerde kullanılan kafes yapı sistemine benzer. Kemiklerdeki sistem, insanların geliştirdiğinden çok daha üstün ve karmaşıktır. Bu yapı kemiklerin, hem son derece sağlam, hem de çok hafif olmasını sağlar. Kemiklerin içi, dışı gibi sert ve tamamen dolu olsaydı, kemikler taşıyabileceğimizden ağır olurdu. Tek bir adım atmak çok büyük bir kuvvet ve enerji harcamak zorunda kalırdık. Üstelik içi dolu olan kemikler daha sert ve kırılgan hale gelirdi. Atılan ilk adımda ya da sıçrama da hemen çatlar veya kırılırlardı. İnsanoğlunun kullandığı en sağlam ve kullanışlı malzemelerden biri çeliktir. Ancak kemikler birçok özelliğiyle çelikten çok daha üstündür. Bir parça çelik, kemiğin ancak onda biri kadar esnekliktedir ve kemikten 3 kat daha ağırdır.
İskelet sistemimizde vücudun üst kısmının ağırlığını omurga taşır. İnsanın rahat hareket edip yürüyebilmesini sağlar. Omurgamızda sinirsel iletişim ağının geçmesi için koruyucu bir kanal mevcuttur. Her adım atışımızda omurgamızı meydana getiren omurlar hareket eder. Omurganın S şeklinde kıvrımlı yapısı üzerindeki yükün eşit dağıtılmasını sağlar. Yürümek için attığınız her adımda, vücut ağırlığınız nedeniyle yerden vücudunuza doğru bir tepki kuvveti gelir. Bu kuvvet, omurganın sahip olduğu amortisörler ve "Kuvvet dağıtıcı" kıvrımlı şekli sayesinde, vücuda zarar vermez. Eğer tepkiyi azaltan bu özel yapı olmasa, atılan her adımda, ortaya çıkan kuvvet direkt olarak kafatasına iletilirdi ve omurganın üst ucu, kafatası kemiklerini parçalayarak beynin içine girerdi. Yürüme esnasında en önemli görevi üstlenen ayaklardır. Ayak tabanındaki kavisli şekil vücut ağırlığına karşı, kemiklere destek verecek özelliğe sahiptir. Bu kavisten yoksun olan düztabanlar bu yüzden yürüme zorluğu çekerler. Kemerli yapılar taşıyıcı sistemlere dayanıklı hale getirdiği için insanların yaptığı binalarda ve köprülerde de kullanılır.
Gün boyu ayaklarımızın üzerinde durmamıza rağmen hiçbir zaman acaba ayaklarımızın altındaki hassas dokular, sinirler ve incecik damarlar nasıl zedelenmeden bu kadar basınca dayanabiliyor diye düşünmeyiz. Aynı basıncı ellerimizin üzerinde kalkıp bir müddet durduğumuzu varsaydığımızda karşımıza ezilmiş dokular, patlamış damarlar ve mosmor bir deri ile karşılaşırız. Böyle olmasının nedeni ayaklarımız özel bir tasarımla basıncın eşit şekilde dağılmasını sağlayacak yastıksı yapısı sayesinde olduğunu görürüz.
KASLARIMIZIN GÖREVLERİ
Yapısı ne kadar mükemmel olursa olsun taşıyıcı sistemin varlığı yürümek için tek başına yeterli olmaz. Taşıyıcı sistemi hareket ettirecek bir kas sisteminin varlığı şarttır. Vücudumuzdaki hareketleri sağlayan kasların bünyelerinde kas lifleri vardır. Bu küçük lifler bizim bisiklet sürmemizi, yürümemizi, nefes almamızı hatta bazı iç organ faaliyetlerimizi sağlar.
İnsanın yürüyebilmesi, hatta hareket edebilmesi için kasların ve kemiklerin birbirine bağlanmasının da ayrı bir önemi vardır. Kaslar kemiklere özel bir yapı ile bağlanırlar. Eğer bu bağ şimdikinden daha gevşek olsaydı kemik kastan ayrılırdı. Daha sıkı olsaydı kaslar hareket edemezdi.
Yürürken 100'e yakın kas çalışır. Bu kadar çok kas çalışmasına karşın yürüme sırasında harcanan enerji oldukça düşüktür.
Denge ve koordinasyon olmazsa olmaz
Yürüme ve hareket etmenin olmazsa olmaz şartlarından birisi de denge ve koordinasyondur. Ne kadar mükemmel bir kas ve iskelet sisteminiz olsa da dengenizi sağlayamazsanız hiçbir anlamı yoktur. Dünyanın en atik en kıvrak sporcusu denge sistemi olmadan bir hiçtir. Tüm bedenimizi her saniye sürekli olarak kontrol eden ve ayarlar yapabilen denge sistemimizin önemli bir parçası iç kulakta yer alır. Bilgiler sinirler aracılığıyla beynimizin arka tarafındaki "Beyincik" denen organa iletilir. Ancak dengeyi sağlamak için başka bilgilere de ihtiyaç vardır. Bu nedenle beyincik, gözlerden ve vücudun dört bir yanındaki kaslardan da devamlı olarak bilgi alır. Tüm bu bilgileri müthiş bir hızla analiz eder ve vücudun yerçekimine göre konumunu hesaplar. Bundan sonra ise, bu hesaplamaya dayanarak, kasların nasıl bir hareket yapmaları gerektiğini belirler. Ortaya çıkan sonuç, kaslara yine sinirler aracılığıyla emir olarak bildirilir. Bu olağanüstü işlemler, saniyenin yüzde biri kadar bile sürmeyen bir zaman dilimi içinde gerçekleşir. Biz de, içimizde gerçekleşen bu mucizenin hiç farkında olmadan rahatlıkla yürür, koşar, en zor sporları yaparız. Oysa bu işlerin tek bir anı için vücudumuzda gerçekleştirilen hesaplamaları kâğıda döksek, binlerce sayfa yazmamız gerekecektir.
Bilim adamları yaptıkları yoğun çalışmalar sonunda insan gibi iki ayağı üstünde dik olarak yürüyebilen bir robot yapmayı başardı. Asimo adlı bu robot yürümenin ne kadar büyük bir mucize olduğunu gösteren önemli bir delildir. Asimo yürüyebiliyor, merdiven çıkabiliyor hatta az da olsa dans bile edebiliyor. Yapımcı firma robotu tanıttığı zaman bilim çevrelerden büyük takdir ve kamuoyundan da alkış aldı. Çünkü Asimo o zamana kadar yapılamayan bir şeyi yapıyordu. İki ayağı üzerinde durabiliyor ve insan gibi yürüyebiliyordu. Bu gerçekten de robot biliminin o güne kadar ulaştığı en büyük başarılardan biriydi. Bu robotun maliyeti: 100 milyon Dolar, süresi: 14 yıl, teknik ekip: Onlarca mühendis ve bilim adamı, sonuç: "Yürümek". Şimdi soruyorum sizlere bunca emek sonunda ortaya çıkan Asimo mu yoksa henüz okula bile gitmemiş en az 3-4 yaşlarında çocuk mu başarı için alkışı hak ediyor?