Sırça köşklerin penceresinden, yoksulluk ve yolsuzluk üzerine ahkam kesenler yeri göğü inletiyor. Yoksullar şaşkın. Olup bitenleri hayretle seyredip dinliyorlar. Ne düşündüklerini, içten içe nasıl sövüp saydıklarını bilmek zor değil!...

Sırça köşklerin penceresinden, yoksulluk ve yolsuzluk üzerine ahkam kesenler yeri göğü inletiyor.
Yoksullar şaşkın.
Olup bitenleri hayretle seyredip dinliyorlar.
Ne düşündüklerini, içten içe nasıl sövüp saydıklarını bilmek zor değil!
Seslerini yükseltmeleri, yeri göğü inletmeleri gerekenler suspus olmuş, dut yemiş bülbül gibiler.
Bağıranlar ise sanki Mart kedisi!
Yoksul halk yığınlarının yani işsizlerin bir örgütü var mı?
Yok.
İşçilerin yani çalışan, belli bir geliri olanların var mı?
Var.
Kimin çok daha sesi çıkıyor?
İşi aşı olanların?
Ne diye bağırıp çağırıyorlar?
Daha çok maaş istiyorlar.
Ülke yönetiminde çok daha etkin olmak istiyorlar.
İsteyenin bir yüzü, vermeyenin iki yüzü kara diyorlar!
Emeklilerin hakkını savunan var mı?
Yok.
Neden?
Onlar sendikalı değil, sendika ağalarının işine yaramıyorlar.
Doktorlar, eczacılar, sağlık çalışanları halka rağmen ne diye boykot yapıp hastaları hastane kapılarında bekletiyorlar?
Daha fazla kazanç elde etmek için.
İşleri çok zor olan bu eğitimli insanların demokratik taleplerini ve ortaya koydukları tepkilerini eleştirme hakkımız var mı?
Kesinlikle yok ama bu eylemler ideolojik bir çizgiye taşınıyorsa, bunun yanlış olduğunu söyleme hakkımız olabilir!
Halkın aleyhine olan bu eylemlere destek verenler kimler?
İdeolojik ya da siyasi koşullanma içinde olanlar.
Eğitimciler ne diye ideolojik yapılanma içinde bas bas bağırıyorlar?
Asli görevlerini askıya alıp, ülkeyi yönetme iddiasıyla ortaya çıktıklarından.
Siyasetçiler, yazar ve çizerler neden yoksulluk ve fukaralık üzerine bağırıp çağırıyor, kalem oynatıyorlar?
Yoksul oldukları için mi?
Ne gezer!
Onlar tuzu kurular olarak, yoksullara şirin görünerek oy devşirmek ya da yoksulların hamiliğine soyunarak sempati toplamak için dalkavukluk yapıyorlar.
Bu dalkavukluğun yoksul halk kesimine yararı var mı?
Ne gezer!
‘Ülke battı, batıyor’ diyenler de, Hz. Musa’nın korunaklı gemisinde yolculuk yapanlar!
Yolsuzluk mu?
Adını yolsuzluğa karıştırmadığımız var mı?
Herkes birbirini suçlama ve karalama peşinde.
Yolsuzluk ve yoksulluk siyasetin hatta toplum olarak yaşamımızın tuzu biberi.
Bırakın siyaseti.
Toplumun her kesiminde, herkes, bir yolsuzlukla suçlanmıyor mu?
Tarihimize dönüp bir bakın.
Yoksulluğun ve yolsuzluğun tavan yapmadığı bir dönemden söz etmek mümkün mü?
Bu yaşa geldim, bu toplumun, birilerince ve bir biçimde ürettiği bir korkuyla sindirilmeye çalışılmadığı, tehlikenin olmadığı, yoksulluktan ve yolsuzluktan dem vurulmadığı bir dönemi yaşamadım.
Bu rezil yaklaşımın ve siyaset anlayışının varlığını toplum olarak biliyor muyuz?
Bilmesine biliyoruz da, yine de korkmadan edemiyor, korkusuz yaşayamıyoruz.
Hepimize hayırlı korkular!