'Yaşlılık, bilgeliktir” diye bir söz okumuştum, yıllar evvel bir kitabın önsözünde. Yıllar sonra bugün, kitabı tekrar elime aldığımda, bu sözü bir kez daha, ayrıntılı olarak düşünme fırsatı yakaladım. Gerçekten de yaşlılık,...
“Yaşlılık, bilgeliktir” diye bir söz okumuştum, yıllar evvel bir kitabın önsözünde. Yıllar sonra bugün, kitabı tekrar elime aldığımda, bu sözü bir kez daha, ayrıntılı olarak düşünme fırsatı yakaladım. Gerçekten de yaşlılık, bilgelik, bilginlik midir diye. Yaşarken değil de yaşlanırken mi anlarız yaşamanın önemini; yaşamın kıymetini, hayatın gerçekten yaşanılası olduğunu, soluk kesen anların güzelliğini… Günümüzde pek çok insan yaşlanmak istemez; çünkü onlara göre yaşlanmak, pek çok değişimi de beraberinde getirmektedir ve bu değişim onlar için bir hayli can sıkıcıdır. Kırışıklıkların oluşması ve artması, ciltte oluşan lekelenmeler ve sarkmalar, saçların beyazlaması veya dökülmesi, cinsel isteksizlik ya da cinsellikte aktif olamama korkusu, eski hızın yavaş yavaş azalması, bunama ve unutma, henüz hazır bile değilken(psikolojik olarak) anneanne, babaanne, dede olmanın(gereksiz) telaşesi, yalnızlık, terk edilme korkusu, güçsüzlük, dikkat ve konsantrasyonda azalma, görme ve duyma problemleri, aşırı sinirlilik ve gerginlik, hastalıkların çoğalması gibi pek çok faktör onlara göre, yaşlanmanın olumsuz sonuçlarından yalnızca birkaçıdır. Nedense sevmezler yaşlanmayı, kabul etmek istemezler. Bu yüzdendir aslında: “Bana teyze, nine, amca deme. Ben o kadar yaşlı değilim” diye çıkışmalar, tepkiler. Kadınlarda bu durum erkeklere oranla kısmen daha tolere edilebilir gözükmektedir. Erkekler yaşlanınca, günlerinin büyük bir bölümünün evde geçeceğini düşünerek, korku yaşayıp, kaygıya kapılabilirler. Bu yüzden gençliklerinde uğraşmadıkları, uğraşmaya cesaret edemedikleri sporlara yönelebilirler. Bize düşen; onları yadırgamamak, ayıplamamak, alay etmemek, anlayışlı ve saygılı olmaktır. Bir zamanlar evin direği olan bu insanlar, yaşlanınca evde geçirilen zamanın artacak olmasıyla birlikte, evin köşe minderi konumunda olacaklarını düşünebilirler ve artık sözlerinin eskisi kadar dinlenilmeyeceğinin korkusunu, tedirginliğini yaşayabilirler. Bu yüzden davranış ve davranımlarında farklılıklar, tuhaflaşmalar meydana gelebilir. Bazıları ise; yaşlanmayı tüm olası negatif sonuçları ile birlikte kabul ederler, benimserler, severler. Onlara göre yaşlılık; cidden bilgeliktir. Yaşlanınca, yaşlandıkça anlarlar; yaşamanın kıymetini, güzelliğini, hayatın yaşanılası olduğunu. Hele ki yanlarında, varlığı ile onlara destek olan sevdikleri varsa, tadına doyum olmaz yaşamanın, yaşlanmanın. Hislerin belki de optimum düzeyde yaşandığı dönemlerden biridir, yaşlılık dönemi. Sevdikleriyle daha çok zaman geçirmek, muhabbet etmek isterler. Daha çok seyahat etmek, yeni yerler görmek, yeni insanlar tanımak, yeni lezzetler tatmak isteyebilirler. Daha çok bilmek, bildiklerini öğretmek, anlatmak isteyebilirler. Bu yüzden kurtuluşu yoktur evlatların, torunların; dedelerinin askerlik anılarını, anneannelerinin okul hayatlarını, babaannelerinin “Bizim zamanımızda böyle miydi, hiç? Öyle yapılmaz bak gel anlatayım da eline iş yakışsın…” demelerini öyle ya da böyle dinlemek zorunda kalabilirler. Yaşlandıkça uhrevi hayata doğru bir geçiş görülür, kişilerde. Kendilerini ibadete verebilir, dini programları izlemeyi tercih edebilirler. Ölmekten korkmazlar; fakat kaybetmekten çok korkarlar. Kayba verilen tepkinin süresi onlar için uzun olabilir. Sağlığında evladını kaybeden anne babalar -hele bir de yaşlanmışlarsa- ne demek istediğimi daha iyi anlayacaklardır diye düşünüyorum. Ünlü kuramcı Eric Erikson’a göre bu dönemde karşımıza çıkan en büyük çatışma “Ego bütünlüğüne karşı ümitsizlik”tir. Geriatri kliniklerinde bu tip vakalara sıkça rastlamaktayız. Ego bütünlüğüne ulaşmış olan yaşlılar, büyük bir iç huzur yaşarlar. Yaşamını anlamlı bulamayanlar ise, bu dönemde pişmanlık duyarak mutsuz hissedebilirler. Kişiler bu dönemde; kendilerini işe yaramaz, güçsüz, asosyal, işlevsel özelliklerini kaybetmiş olarak nitelendirebilirler. Kimi zamanda böyle olduğunu bilmesine karşın; asla ve asla kabul etmek istemez, etmez de zaten. Peki, bir kişiyi yaşlı olarak nitelendirebilmek için hangi yaş aralığında olması gerekmektedir? Bu konuda Dünya Sağlık Örgütü, 45-59 yaşlar arasını orta yaş, 60-74 yaş arasını yaşlılık, 75-89 yaş arasını ileri yaşlılık, 90 ve fazlasını ihtiyarlık olarak sınıflandırmıştır. Bir gün kendimizin de yaşlanacağını unutmayarak, yaşlılara karşı daha nazik, saygılı, ilgili ve sevgi dolu yaklaşımlar içerisinde olmalıyız. Emin olun; sizdeki mutluluk ve enerji onlara da yansıyacak ve onların da kendilerini iyi hissetmelerine neden olacaktır. Yaşlanmaktan korkmamalıyız, gençliğimizi nasıl doyasıya yaşıyorsak; yaşlılıkta da pek bir şeyin değişmeyeceğini düşünmeli ve yaşlılığı tüm olası sonuçlarıyla birlikte sevgiyle karşılamalı, kabullenmeli, benimsemeliyiz. Hem ne demiş yazar: “Yaşlılık bilgeliktir.” Keyifli günler.