Ülkemiz, deprem kuşağı üzerinde olması hasebiyle, her yıl bir yerlerde mutlaka deprem meydana gelmektedir. Bu depremlerin bir kısmı duyulmayacak kadar az şiddetli olduğundan hiç kimsede tedirginlik veya korku emaresi görülmez. Ama, 17 Ağustos...

Ülkemiz, deprem kuşağı üzerinde olması hasebiyle, her yıl bir yerlerde mutlaka deprem meydana gelmektedir. Bu depremlerin bir kısmı duyulmayacak kadar az şiddetli olduğundan hiç kimsede tedirginlik veya korku emaresi görülmez. Ama, 17 Ağustos 1999'da Kocaeli, Yalova, Sakarya ve İstanbul’un bazı ilçelerinde meydana gelen 7.4 şiddetindeki deprem gerçekten hepimizde derin izler ve acılar bıraktı. 17 bin vatandaşımız yıkılan evlerin enkazı altında kalarak öldüler. Hemen ardından Bolu ve Düzce'deki 7.2 şiddetindeki deprem de ölen 845 kişiyi gözyaşları içinde defnettik. Bu depremlerden sonra Çankırı’da, Afyon’da, Tunceli’de, Bingöl’de, Erzurum, Ağrı ve Elazığ’da 6.2 ile 5.1 şiddetinde yer sarsıntıları oldu ama yine de aklımız başımıza gelmedi. Ta ki, 23 Ekim Pazar günü Van ve Erciş’te meydana gelen 7.2 şiddetindeki zelzelede ölenlerin pek çoğunun harçsız, çimentosuz, az demirli malzeme ile inşa edilen ev ve iş yerlerinin yıkımı ile Erciş ve Van’da 601 ölümün, 4152 yaralının (31 Ekim itibariyle) meydana gelmesi Başbakan R.Tayyip Erdoğan’ın, il başkanları toplantısında, hiçbir Devlet adamının cesaret edip söyleyemediği bir dil ile şöyle seslenmesine sebep olmuştur: "Van depreminin sembolleri haline gelen Yunus ve Azra’yı unutmayacağız. Bu acılar Türkiye de yeni bir döneme de vesile olacaktır. Kaçak yapılar konusunda kimsenin engel olmaması zira şehirler yeniden inşa edilecektir. Benim oturduğum bina ne zaman yıkılacak endişesini taşımayalım. Yasal düzenleme ile yapacağımız kontroller de depreme dayanıklı olmayan binalar için yıkım kararı alacağız. Biz bu binalara bir enkaz bedeli biçeceğiz,bunun karşılığında konut vereceğiz. Enkaz bedelinin dışında kalan bölüme de 20 yıl vade tanıyacağız. Böylece kolay ödeme yolunu açmış olacağız.Vatandaş diyebilir ki, kısa zamanda ödeyebilirim Onlara da cazip fırsatlar sunacağız. Bu binaları TOKİ yapacak.Böylelikle şüpheleri de gidermiş olacağız. Artık,şehirlerimiz de kaçak yapı gece kondu yapılmayacak yapılmış olanları da sahipleri yıkmadığı takdir de bunları devlet yıkacak.Bedeli ne olursa olsun, oy verirmiş, vermezmiş biz bunları dinlemeyeceğiz artık. Çünkü, bu elim tabloları defaatla yaşamaktansa, iktidarı kaybetmek çok daha hayırlıdır." İşte yıllardır her depremden sonra duymak istediğimiz ses bu ses idi. AKP 3 defa milletvekili seçimini, hem de oy oranını artırarak kazanmıştır. Son yapılan kamu oylamalarında da oy oranı yükselişte görülüyor. Buna rağmen, seçimlerin galibi R.Tayyip Erdoğan iktidarı kaybetmek pahasına yeni bir yapılanmaya gidileceğini, mevcut dayanıksız binaları, hatır, gönül dinlemeden yılacaklarını hem de il başkanlarının yüzüne karşı söylemiştir. İlk etap da “olağanüstü dönüşüm yasası” çıkarılacak, 2012'de yürürlüğe girecek, 10 yıl içinde 5 milyon depreme dayanıklı konut yapılacak, farklı kurumlardaki yetkiler çevre ve şehircilik bakanlığına devredilecek, böylece yetki ve sorumluluk tek bakanlıkta toplanacaktır.
Basınımızda, bu işin önemi ve gereği görüşülüyor, leh ve aleyhinde görüşler ileri sürülüyor. Ancak ne hikmettir ki, bu çok önemli projenin gerçekleştirilmesi için neler yapılaması gerektiğinden ziyade adet olduğu üzere hep olumsuz tarafları öne çıkarılıyor. Bardağın dolu tarafına değil, boş tarafına bakılıyor. R.Tayyip Erdoğan, asla hiçbir iş de geri adım atmamıştır. Bu projenin gerçekleştirilmesinde de geri adım atmayacağına inanıyorum. Çünkü, artık her depremden sonra ölenlerin ardından göz yaşı dökmek istemiyoruz.Önümüzde Japonya örneği var, onlardan örnek alalım ve biz de depreme dayanıklı konut, iş yeri gibi binaları inşa edelim. Yüce Yaratan’ımızın bu hayırlı işte yardımcımız olacağına inanıyorum.