Söze gelince üzerimize yok. Özde ise hikayeyiz! Dürüstlük, erdem ve de tüm etik değerler, çoğumuzun sözlerinde, çok hoş laf salatası olarak yerini alıyor! Soygun, vurgun, görevi kötüye kullanma, dolandırıcılık konusunda dünyada kaçıncıyız...
Söze gelince üzerimize yok.
Özde ise hikayeyiz!
Dürüstlük, erdem ve de tüm etik değerler, çoğumuzun sözlerinde, çok hoş laf salatası olarak yerini alıyor!
Soygun, vurgun, görevi kötüye kullanma, dolandırıcılık konusunda dünyada kaçıncıyız bilemiyorum ama en ön saflarda yer aldığımızdan adım gibi eminim.
Hangi alışverişte kazıklanmaktan..
Hangi alışverişte sahte bir ürün almaktan..
Hangi yediğimiz içtiğimiz ürünün sağlıksız olduğundan endişe etmeden gönül rahatlığıyla alışverişimizi yapıp, evimizde bu ürünleri afiyetle yiyip içebiliyoruz?
Bu toplumda, her yediği içtiği şeyin sağlıklı, her alışverişinde kazıklanmadığından emin olan ve bu toplumun her ferdine güvenebilen bir Allah’ın kulu var mı?
Olduğunu sanmıyorum!
Ama böylesine rezil bir toplumsal dokuya sahip olmamıza karşın, hala hamasi nutuklar çekip, kendi kendimize övgüler yağdırmaya devam etmemizi ise, anlamakta zorlanıyorum.
İşte bu övgüler yüzündendir ki, kendimizi sorgulayarak hatalarımızın üzerine gidemiyoruz.
Hepimiz, bu toplumun bir ferdi olarak, ne olursak olalım, nasıl olsa “Bir Türk dünyaya bedel”, “Ne mutlu Türküm Diyene” “Türküm, doğruyum çalışkanım, yasam küçüklerimi korumak, büyüklerimi saymak…” diyerek, bu ezberi çocukluk yaşlarımızdan beri, içeriğini yeterince özümleyip benimsemeden, ezberleyip papağan gibi tekrarlayıp durduğumuz içindir ki, bir sürü rezilleri ve rezillikleri görmezden geliyoruz!
Yiğitliğimize gelince...
Bu da, tarihimizle övünme şeklinde!
Tarihimizde ve de günümüzde tabii ki belli yiğitler ve de kahramanlar var.
Ama en az bunların sayısı kadar da korkaklarımız, savaştan kaçanlarımızı bırakın, barış döneminde bile askerlik görevinden kaçanlarımız var!
Kurtuluş Savaşı'nda on binlerce yiğidi şehit verirken, kimileri de savaştan kaçıp dağa çıkarak eşkıyalığa soyundular.
Atatürk’ün savaşlardaki başarısının iki örneğinden söz edersek, birincisi Çanakkale’de “Size savaşmayı değil ölmeyi emrediyorum” demesi, ikincisi ise büyük zafer öncesinde, savaştan kaçmayı önlemek için cephenin gerisinde yer alan askerlerimiz, firar etmeye kalkacakları vurmakla görevlendirilmişti.
Yani, ordu Yunan'la savaşırken, kaçmaya kalkanlar da arkadaşlarının kurşunuyla karşı karşıyaydı.
Savaş boyunca ülke genelindeki isyanları, eşkıyalıkları, firarları da düşünürsek, sadece başarılarımızla övünerek yiğitlenmeyi bırakıp, belli bir gerçekçilik içinde başarısızlıklarımızı da ortaya koyup, her konuda toplum olarak kendi kendimizi sorgulamamız şart.