AVRUPA başta olmak üzere dünyanın her yerinde, sembolik krallıklar var. Bizde de bundan böyle, sembolik başbakanlık olacak! 20 aylık AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Davutoğlu, AK Parti'yi 22 Mayıs'ta kongreye götürürken, aday...
AVRUPA
başta olmak üzere dünyanın her yerinde, sembolik krallıklar var.
Bizde de bundan böyle, sembolik başbakanlık olacak!
20 aylık AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Davutoğlu, AK Parti'yi 22 Mayıs'ta kongreye götürürken, aday olmayacağını açıkladı.
Bu Davutoğlu’nun bir tercihi ve de kararı da değil.
Karar sahibi belli.
Davutoğlu’nun vedasındaki sözleri, tam bir diplomasi dili kıvraklığında, tıpkı gülün ince dikenleri gibiydi!
Medya, bir sürü nedene dayalı olarak, güle yönelip dikeni görmezden geldi.
Bence en iri diken şuydu:
“Demokrasi mücadelesini sonuna kadar sürdüreceğim.”
“Partimizin ideallerinin varlık sebebi gençlik kollarıdır. Gücün yozlaşmamasına karşı, en fazla yatırım yapmamız gereken AK Parti Gençlik Kolları” derken, parti içinde demokrasi mücadelesini sonuna kadar sürdüreceğini söylemesi de anlamlıydı!
En anlamlıysa “Gücün yozlaşması” değerlendirmesiydi.
Demek ki, AK Parti’de 'Gücün yozlaşması' söz konusu!
Biz, millet olarak, gücü paylaşmayı pek sevmiyoruz.
Nedense, her dönemde, gücü ele geçiren yozlaşmaya müsait oluyor!
Osmanlı'da padişahlar, Cumhuriyet döneminde de liderler, gücü paylaşmadılar.
Atatürk’le tek adam, İsmet İnönü ile de Milli Şef dönemini yaşadık.
Demirel ve Özal da aynı sorunla karşı karşıya kaldı.
Onların emanetçileri emaneti sahiplenip, emaneti bırakanı dışladılar.
Yani, Demirel ve Özal sınıfta kalırken, partileri de mevta oldu!
Tayyip Erdoğan’ın gücü paylaşmaması kadar doğal ne olabilir?
Bırakın siyaseti, her alanda ve her konumda ortak akıl ve kolektif bilinçle birlikte hareket etmeyi bir türlü beceremiyoruz.
İş alanında da, ortaklık kurup, bu ortaklığı sürdürebilen kaç Türk işadamı var?
Uyum içinde olanları da, eleştirmekten geri durmuyoruz.
Ülke genelindeki kaç büyükşehir belediye başkanı ile ilçe belediye başkanı arasında uyum var?
Alanya uyum konusunda, örnek gösterilebilecek bir süreci yaşarken, hepimiz siyasi aktörlerimizi alkışlayıp desteklememiz gerekirken, bunların çatışması için ne hinoğlu hinlikler içine giriyoruz!
Asıl konumuza dönersek.
Erdoğan Cumhurbaşkanı olurken, başkanlık sistemini savundu. Tarafsız Cumhurbaşkanı olmayacağını, partili cumhurbaşkanı olacağını söyleyerek, karizmasıyla da, partideki ağırlığını korumasını bildi.
Davutoğlu, Cumhurbaşkanının 2007 seçimlerinde lütfedip milletvekilliği teklifinde bulunduğunu söylerken, diğer makamlara da Erdoğan’ın lütfetmesiyle geldiğini bir bakıma itiraf etmekte.
Demek ki, Türkiye’nin sözde demokrasisinde ve de diğer partilerde olduğu gibi genelde, bir göreve normal bir seçim sonucunda gelme yerine, atama söz konusu.
Milletvekillerini halk mı seçiyor?
Alakası yok.
Liderler seçiyor.
Bu bir darbe mi?
Nereden nasıl baktığınıza bağlı.
Bana göre, Erdoğan’ın ince bir operasyonu.
Bugün için siyasete ve de iktidar partisine egemen olan bir güç var.
O güç, hiç tartışmasız Erdoğan.
Erdoğan Cumhurbaşkanı olmasına karşın AK Parti’nin hala karizmatik tek lideri.
Davutoğlu yol arkadaşlığından söz ederken, partide özellikle de MKYK’daki 50 kişiden sadece üçüyle gerçek arkadaşmış.
47'si Erdoğan’ın yol arkadaşıymış.
Demek ki Davutoğlu başkasının yol arkadaşlarıyla yola çıkmış.
Dolayısıyla da, bunların Davutoğlu’nu yolda bırakmaları kadar doğal bir şey olamaz.
Davutoğlu AK Parti Genel Başkanı olarak Başbakan olurken hiçbir zaman AK Parti’nin lideri olamadı.
İşin ilginç yanı, AK Parti’nin genel başkanı olmasına rağmen, Erdoğan’ın liderliğini bırakın, karizmasını sürekli dile getirdi.
Olaylara bu açıdan baktığımızda, Davutoğlu’nun başına gelenleri normal karşılamamız gerekir!