16 Nisan tarihli yazımda, “Okurcalar’dan başlayarak Demirtaş’a dek tüm sahillerimizin duyarsız şahıslar ve firmalar tarafından yağmalandığından söz ettim.
… …
18 Nisan günü de bir çağrı üzerine, Alanya Çevre Derneği’ni temsilen ve CHP Alanya İlçe Örgütü üyesi sıfatıyla, CHP İlçe Yöneticilerimizle birlikte Avsallar’a gittim.
Başta Alanya Kent Konseyi üyeleri olmak üzere çevreye duyarlı pek çok Alanya Sevdalısı oradaydı.
Küçümsenemeyecek bir kalabalık vardı.
Ve…
Ve önceki yıllar Avsallar Belediye Başkanı Şerif Kaya da oradaydı.
O gün orada yaşadığı yöreye sevdalı pek çok insan tanıdım.
Ama Şerif Başkan gibisini ilk kez gördüm.
Şerif Başkan, bir tarihte belediye başkanlığını yaptığı Avsallar sahillerini betonlaştırdıkları yetmiyormuş gibi tüm sahili dikenli tellerle çeviren tesislere karşı verdiği mücadeleyi anlatırken ağlamamak için zor tutuyordu kendini.
Sahilleri sorumsuzca yağmalayan çevre duyarlılığından nasibini almamış tesislerin, beton yığınına çevirdikleri aynı zamanda sit alanı olan kumsalların durumunu anlatırken sesi ve tüm bedeni titriyordu.
“Otellere karşı değiliz, turizm olacaksa elbette otel de oteller de olacak. Biz kumsalların ve denizimizin oteller tarafından tekellerine alınmasına, betonlaştırılmasına karşıyız…” diye söze başladı.
“Kıyılar ve de kumsal alanlar, Anayasanın 43. Maddesi uyarınca, herkesin eşit ve serbest kullanımına açık olan ve kamu yararına kullanılması zorunlu olan alanlardır. Ama Alanya Sahilleri ve denizi ne yazık ki böyle kullanılmıyor.
Çirkin siyaset, sahillerimizi ve denizlerimizi dilediği gibi bencilce kullanıyor…” diye devam etti.
Sesi titredi, yutkundu…
Gözleri sulandı…
“Görüyorsunuz, Avsallar’ımızın merkez çarşısı karşısındaki sahilleri. İnsanlarımızın deniz ve kumsalla irtibatı kesildi, oteller ‘Avsallar Sahil Kolektör Hattı’ üzerine konuşlandırıldı.
Bir otel var ki; bunlardan biri. İşgal ettiği ve yasa dışı olduğu iddia edilen alan yetmezmiş gibi hâlâ konuşlandığı, gasp ettiği iddia edilen alanı genişletmeye çalışıyor.
Bu otelin 175 odasının da izinsiz ve de ruhsatsız olduğu ileri sürülüyor.
… …
Şimdi tekrar başa dönersek;
Görevde bulunduğum 2002 yılında dönemin Orman Bakanı Sayın Osman Pepe Avsallar’a gelip, burada tüm yöre Belediye Başkanlarını topladı.
Bizlere, Avsallar’ı da turizme açmayı düşündüklerini bildirip biz Belediye Başkanlarının görüşlerini istedi.
Toplantıya katılan Belediye Başkanları arkadaşlarımızla birlikte, kendisine, buranın turizme açılmasının uygun olmayacağını anlattık.
Turizme açılması düşünülen bu paha biçilmez güzelliğin sadece Avsallar’a, İncekum’a ve Alanya’ya ait olmadığını; Dünya üzerinde bir başka yerde olamayan denizin içinde bulunan çam ağaçlarıyla tüm Türkiye’ye ve hatta tüm Dünya’ya ait eşsiz bir güzellik olduğunu; bu yörenin turizme açılması halinde Tanrı vergisi bu olağanüstü güzelliklerin yok olacağını dillendirdik.
Ayrıca bu alanın arkeolojik bir sit alanı olduğunu, bu alanda tarihi bir zeytinyağı fabrikası bulunduğunu; bu konuyla ilgili Avusturya Bilimler Akademisinin de çalışmaları olduğunu anlattık.
Sayın Bakan daha sonra telefonla beni aradı. Kendisine sunduğumuz bilgileri kendisinin de araştırdığını, bize hak verdiğini, gerçekten de buranın turizme açılmasının bir ihanet olacağını söyledi.
Ancak daha sonra bir görevli geldi. Sonuç böyle oldu.
Üzgünüm…
Bu yörenin insanları olarak bu tarihi mirasa sahip çıkamadık, yazıklar olsun, yaşamak haram bana ve de bize…” derken, göz yaşlarını tutamadı.
Daha sonra Sayın Başkan’la ben özel olarak görüştüm.
Çok daha başka şeyler de anlattı.
Göz yaşları içinde sarıldık birbirimize ve ayrıldık.
* * *
Cumartesi günkü fırtınada yalı taşlarını kırıp, denizin içine kadar giren bazı kafe, restoran ve otelleri su bastığını duydum.
Oh olsun diyorum.
Sizler sadece doğaya değil, ülkemize de ihanet içindesiniz.
Beter olun.
OK