1983 yılının sıcaktan nefes almakta zorlanıldığı bir Ağustos ayında; yayla iklimine sahip Bolu'nun Mudurnu ilçesinden atandım T.C. Ziraat Bankası Alanya Şubesine Müdürlüğü'ne… Atandım atanmasına da; yayla iklimine alışkın...

1983 yılının sıcaktan nefes almakta zorlanıldığı bir Ağustos ayında; yayla iklimine sahip Bolu’nun Mudurnu ilçesinden atandım T.C. Ziraat Bankası Alanya Şubesine Müdürlüğü’ne…
Atandım atanmasına da; yayla iklimine alışkın organlarım, isyanları oynuyor.
Nefes almakta zorlanıyor, kendimi işe vermiyorum.
O zamanlar, klima denen soğutucular da yok, vantilatörlerle idare ediyoruz ama o sıcaklarda o meret de sıcak hava üflüyor; dayanılacak gibi değil.
Genel Müdürlüğümü arayıp; “Alın beni buradan, ben burada yapamayacağım…” demeyi düşünüyorum. Düşünüyorum düşünmesine de; körolası ilkelerimi de aşamıyorum. Elim telefona gidip, gidip geri geliyor. 
Böyle bir ruh halinde iken; odamdan içeri Hulusi Kentmen görünümlü iki kişi girdi.
“Alanya’mıza hoş geldin Müdür’üm…” deyip, tanıttılar kendilerini.
Biri, “Ben Avukat Eşref Açıkalın…” dedi; diğeri de “Ben de Avukat Raif Karagöz…”
Hoş geldin / hoş bulduk faslından sonra, Alanya’yı tanıtma ve övme faslına geçtiler. O gün özellikle Raif Karagöz, öyle güzel şeyler anlattı ki,  kalmaya karar verdim Alanya’da. 
Sonra ki günlerde, her iki rahmetli de çok yakın dostum oldu. Sıkıntılı günlerimde hep yanımda oldular.
Deyim yerindeyse her iki rahmetli de adam gibi adamlardı. 
1990 yılıydı galiba, Eşref Abi’yi kaybettik.
Raif Abi, birkaç gün sonra odama geldi; kapıyı kapattı, Eşref Abi’yi anlatmaya başladı. “Ustamdı, üstadımdı, ağabeyimdi Eşref Abi…” derken ağlıyordu.
O günden sonra, bu vefa ve duygu yüklü adamı daha çok sevdim.
Kendisi ile yakın dostluğumu bilenler, zaman içinde öyle güzel şeyler anlattılar ki, kendisine duyduğum sevgi ve saygımın ne denli yerinde olduğunun ayırdına vardım.
Bu güzel yürekli adam, yoksul hemşerilerine ücretsiz avukatlık yaptığı gibi öğrencilik yıllarında da çeşitli üniversitelerde okuyan pek çok Alanyalı hemşerisine ağabeylik ve hamilik yapmış, onların üniversitelerini bitirmelerine yardımcı olmuştu.
… …
Emekli olduğum günlerdeydi.
Beni aradı, “Deniz Baykal gelecek, Sayın Baykal için bir gece düzenliyoruz…” dedi.
Ne diyeyim; “Hoş gelsin, sefa gelsin… Bir engelim olmazsa, bir olasılık belki ben de gelirim” dedim.
“Belki değil, mutlaka geleceksin. Ayrıca geceyi de sen organize edecek, sen sunacaksın…” deyip, kestirip, attı.
“Abi, etme tutma, bu işi yapacak bir sürü insan var, beni karıştırma…” dediysem de ikna edemedim.
Baktım ki, gönül koyacak; o geceyi ben organize edip, ben sundum.
Mutlu olmuştu.
Bu güzel insanı kırmayıp, mutlu ettiğim için ben de mutlu olmuştum.
*    *    *
Adliye önünde düzenlenen törende; Haşim Yetkin Hocam ve meslektaşları gözyaşları içinde kendisini anlatır ve anarken; o günler geldi, gözümün önüne.
Daha fazla duramadım, sessiz sedasız ayrıldım oradan.
… …
Işıklar içinde uyu güzel adam.
Partin, partililerin, vefalı dostların ve hepsi birbirinden değerli çocukların, seni hiç unutmayacak ve unutturmayacaklar.
Ancak yokluğun hep hissedilecek.

İsmail Haboğlu ve Deniz Baykal. 

Merhum Raif Karagöz ve İsmail Haboğlu.