Her alanda. Özellikle de siyasetten futbola kadar uzanan bir geniş yelpazede yer alan taraftarlar genelde vefasız oluyorlar. Hele hele taraftarlığı fanatizme taşımış beyinlerin vefasından söz etmek ise mümkün değil. Bunlar iyi gün dostudur....

Her alanda.
Özellikle de siyasetten futbola kadar uzanan bir geniş yelpazede yer alan taraftarlar genelde vefasız oluyorlar.
Hele hele taraftarlığı fanatizme taşımış beyinlerin vefasından söz etmek ise mümkün değil.
Bunlar iyi gün dostudur.
Başarıda sizi göklere çıkarır,
Başarısızlıkta yerin dibine batırırlar.
Bunlar için orta yol yoktur.
“Bu konu da nereden çıktı?” dediğinizi duyar gibiyim!
Bugün Rahmetli Süleyman Seba ile ilgili yazılanlara çizilenlere, bir de yıllar önce Rahmetliye “Seba istifa” diye bağıranları düşününce, ister istemez insanın içi sızlıyor.
Bu vefasızlıkların birçoğuna, siyasette ve futbolda çok rastladım.
Taraftarlar aynı vefasızlığı futbolculara da yapmaktalar.
Siyasetteki vefasızlığı bir ölçüde normal karşılayabiliriz ama, futbolda kulüp başkanlarına dönük vefasızlık anlaşılır gibi değil.
Taraftarların kulüp başkanlarına dönük çirkinliklerini hatta rezilliklerini bu denli yadırgamamın ve en acımasız bir biçimde eleştirmemin nedeni gayet basit.
Uzun yıllar boyu devam ede gelen tribün terörünün nedeni, geçmişte bazı yöneticilerin, taraftar grupları oluşturup bunları şu ya da bu biçimde kullanmalarından kaynaklanıyor.
Bu gruplarda yer alan taraftarların önemli bir bölümü, stada bedava girer, deplasmana yöneticilerin tahsis ettiği otobüslerle gider gelirler ve çoğunun yol masrafları, yemeleri içmeleri hatta otel masrafları kimi yöneticilerce karşılanır.
Bunlar zamanla çeteye dönüştü.
Yöneticilerden bedava aldıkları biletleri karaborsada satarak geçimini sağlayanlar bile var.
İşte bu sözde taraftarlar, kulübün ve yöneticilerin sırtında bir kambur haline gelmelerine rağmen, takımdaki en küçük bir olumsuzlukta, kulübü ele geçirmeye çalışan bazı yöneticiler bu beyinleri kullanma ilkelliği içine girerek, mevcut yönetime ya da başkana “İstifa” diye bağırtarak, istedikleri zaman kulüpte kriz çıkarabiliyorlar.
Rahmetli Seba sıradan bir başkan da değildi.
BJK’de futbol oynamış birisi.
Rahmetli Seba’nın

BJK’

ye kazandırdıkları saymakla bitmez.
Tüm bunlara rağmen, geçmişte bir grup taraftarın “Seba istifa” demiş olması bile Türk futbolu adına utanç tablosu olarak yıllar boyu hatırlanması ve bundan ders çıkarılması gerektiğine inanıyorum.
Yıllar önceydi, hem bir gazetenin genel yayın müdürü, hem de Kastamonu’da Futbol Ajanlığı, Hakem Komitesi Başkanlığı, hakemlik ve antrenörlük yapmış olmam nedeniyle, dönemin valisi ortada kalan Kastamonuspor’a bir başkan ve yönetim kurulu oluşturmamızı önermişti.
Gazeteci dostlarla, büyük uğraşlar sonrasında Mustafa Tuzcu adındaki bir işadamının başkanlığında bir yönetim oluşturma başarısını gösterdik.
Başkan cebinden milyonlar harcayarak takımın ayakta kalmasına büyük katkıda bulunmuş, bir yıl sonra da olağan kongreye gidilmişti.
Kongrede bir amigo, başkana dönüp, “Paraları ne yaptın?” diye sormaz mı?
Bu soruyu soran kişi maçlara bedava giriyor, deplasmana kafile ile giden hampacının birisiydi.
Kendisine hiç de beklemediği çok sert bir cevap vererek bu saygısıza haddini bildirmiştim ama kulüp başkanının o anki durumu hala gözümün önünden gitmiyor.
Rezil adam, adam gibi adamın kendi parasının hesabını sorma cüretini göstermişti.
Maalesef biz, taraftarlıkla, sporseverlik arasındaki farkı hala anlayabilmiş değiliz.
Kısaca taraftar, iyi günde de kötü günde de takımın yanındadır.
Sporsever ise, başarılı olanı alkışlar.
Ülke genelinde, taraftar grupları bugünkü gibi tribün terörü estirmeye devam ederken, kulüp yöneticileri, spor kamuoyu ve güvenlik güçleri bunlara dur diyemiyorsa, yasalar yeterince caydırıcı olmuyor hatta mevcut yasalar bile doğru dürüst uygulanmıyorsa, Türk futbolunun geleceğinden kaygı duymamız kadar doğal bir şey olamaz!