Atatürk'ün 1938'de ölümünün ardından Cumhurbaşkanlığına ve CHP genel başkanlığına seçilen İsmet İnönü bu görevini 1973 yılına kadar kesintisiz sürdürmüştür. Çünkü, parti tüzüğüne milli şef ve değişmez başkan...
Atatürk’ün 1938’de ölümünün ardından Cumhurbaşkanlığına ve CHP genel başkanlığına seçilen İsmet İnönü bu görevini 1973 yılına kadar kesintisiz sürdürmüştür. Çünkü, parti tüzüğüne milli şef ve değişmez başkan gerekçesini koydurtmuş olduğundan yapılan her seçimde kaybetmiş olmasına rağmen değiştirilmesi için karşısına hiç kimse çıkamamıştır. Ta Ecevit karşısına çıkana kadar. Bu arada CHP’yi tekrar iktidara getirebilmek için, Adana’nın sevilen ailelerinden olan ve 8 yabancı dil bilen 1905 doğumlu Kasım Gülek parti genel sekreterliğine seçildi. Kasım Gülek, CHP’nin 14 mayıs 1950 yenilgisinin sebepleri üzerinde durarak, genel sekreter olarak neleri yapmasını araştırmış ve kendisine bir yol haritası çizmiştir. Ondan sonra yollara düşmüş, köy, kent, kasaba il ve ilçelere dolaşarak partiye ivme kazandırmaya başlamıştır. O zaman kendisine “çarıklı sekreter” unvanı dahi verilmiş idi. Böylesine çalışkan, böylesine verimli olan ve genel başkanı İnönü ile uyum içinde çalışan Kasım Gülek’in, bir fotoğraftaki kişiler hakkında yanlış beyanda bulunduğunu öğrenen İnönü, “Politikada yalana yer yoktur” diyerek, Kasım Gülek’i genel sekreterlikten almıştır. Şayet, Gülek genel sekreter olarak görevine devam etseydi, kim bilir belki CHP yapılacak ilk seçimde iktidar dahi olabilirdi. Geçmişten ders alınması için bu kısa anıyı aktarmaya çalıştım. Bakıyorum, CHP Genel Başkanlığına seçilen Kemal Kılıçdaroğlu, sözünün nerelere gideceğini, bu sözün ülkemize neler kaybettireceğini hiç düşünmeden veryansın ediyor. Suriye’de bir yılı geçkin bir süredir bir iç savaş yaşanıyor. Bu ülkeden binlerce kişi Türkiye, Ürdün ve Lübnan’a sığınmaktadırlar. Bu kaçışların daha da artacağı hususunda kesin kanaat vardır. Türkiye’ye sığınan Suriyeliler muhtelif kamplarda iskan edilmişler ve her türlü iaşe ve ibateleri karşılanmaktadır. 80 binin üzerindeki bu sığınmacılar için şimdiye kadar 300 milyon lira harcanmıştır. Daha da harcanacağı kesindir. Hatay’da konuşlanan ve içinde asker ve sivil Suriyelilerin barındığı Apaydın kampında 2 bin 764 kişi barınmakta, bunun 300 kişiden mürekkep bölümünde asker, polis ve bürokratlar iskan edilmektedir. Geri kalan kısmı ise kadın ve çocuklardan oluşmaktadır. Yani bu kampın diğer kamplardan herhangi bir farkı bulunmamaktadır. Hal böyle olduğu halde, ana muhalefet partisi genel başkanı Kılıçdaroğlu söylediklerinin kime yarayacağını, ülkemize ne gibi zararının olacağını dikkate almadan “Bu kamp yasa dışı, uluslar arası hukuka aykırı bir kamptır. Bu kampta silahlı eğitim verilmektedir. Silahlı eğitim görenler de Suriye’ye geçip çatışmalara katılmaktadır” demiştir. Türkiye’nin 2. büyük partisinin başındaki kişinin bu sözleri ile Türkiye’nin ne kadar güç durumda kalacağını söylemek için kahin olmaya gerek yoktur. Nitekim, Beşar Esat, ilk fırsatta, “Suriye’de akan kandan Türkiye sorumludur” diyerek bugüne kadar ölen on binlerce kişinin ölümünden de Türkiye’yi sorumlu tutmakta, aklınca uluslararası kamuoyunda ülkemizi köşeye sıkıştıracağını ummaktadır. Çünkü, elinde çok güzel bir koz bulunmaktadır. Sayın Kılıçdaroğlu’nun bu gerçek dışı hayal mahsulü beyanını, yerinde araştırmak için TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu, Hatay’a giderek kampta gerekli incelemeleri yaptıktan sonra komisyon başkanı şu açıklamayı yapmıştır: “Bırakınız orada askeri eğitim yapma gibi bir durumu, bir ilave çadır kuracak kadar neredeyse bir açık alan yok. Bu kampın da şimdiye kadar gördüklerimizden hiç bir farkının olmadığını görüyoruz. Zaten çok dar bir alan, insanlar iç içe geçmiş durumda.” TBBM adına araştırma yapan bir komisyonun bu açıklaması karşısında Kemal Kılıçdaroğlu’nun ne gibi bir görüş beyan edeceğini doğrusu hiç merak etmiyoruz. O, muhakkak aynı şekilde inadında devam edecektir. Maksat, iktidar partisini uluslararası kamuoyunda ve Suriye’de Beşar Esat yönünde zor durumda bırakmaktır.Kasım Gülek küçük bir yalan karşısında genel sekreterlik makamından olmuştur. Maazallah o makamda Sayın Kılıçdaroğlu olsaydı, bu kadar gerçek dışı beyanda bulunması karşısında herhalde partiden dahi ihraç ederdi. Çünkü İnönü, Atatürk gibi bir liderin yanında çalışmış ve O’ndan çok önemli dersler almıştır. O büyük devlet adamlarının koltuğunda oturmanın ayrı bir sorumluluğu olduğunun bilincinde olunmasını iktiza eder. Her akla gelen şeyin ortaya sürülmesinin öncelikle memlekete zarar vereceğinin bilinmesi gerekmektedir.