İki erkek bir araya gelince konu er ya da geç siyaset, futbol ya da güzel kadınlara gelir.
İki Antalyalı bir araya gelince de söz öyle ya da böyle bir süre sonra turizme gelecektir.
Turizm sadece otelci ve acentecileri değil, neredeyse elli farklı sektörü de iyi ya da kötü olarak etkiliyor.
Antalya’ya başta Rusya ve Almanya’dan olmak üzere, 200’e yakın farklı dünya ülkesinden turist geliyor.

RAKAMLAR GÖZ KAMAŞTIRICI
2024 yılında Antalya’ya gelen 17.3 milyon turistin büyük çoğunluğu ise şu 9 ülkeden gelmiş:
Rusya: 3.9 milyon/yüzde 23
Almanya: 3.5 milyon/yüzde20
Birleşik Krallık (hepsi o ülkeden olmasa da biz kısaca İngiltere diyoruz):
1.5 milyon/yüzde 9
Polonya: 1 milyon 250 bin/yüzde7
Hollanda: 1.1 milyon/yüzde 6
Ukrayna: 1 milyon/ yüzde 6
(Rusya ile Ukrayna 3.5 yıldır savaşmalarına rağmen, tatilden de geri kalmıyorlar, bir de savaş biterse tutmayın artık onları)
Kazakistan: 900 bin /yüzde 5
Çek Cumhuriyeti: 800 bin/yüzde 5
Litvanya: 700 bin/ yüzde 4
Kısacası, dokuz kaynak pazar Antalya’ya gelen turistlerin yüzde 85’ini getiriyor ki, bu bana pek sağlıklı görünmüyor.
Özellikle de yıllardır süren Rusya, Almanya pazar baskınlığı endişe verici.
Bu ülkelerden herhangi birisi ile oluşacak ciddi bir sorunu diğer ülkelerin doldurma şansı yok.
Gerçi turizm de işte böyle pamuk ipliğine bağlı bir iş kolu.
Komşu nezle olsa, çok geçmeden biz de hapşırmaya başlarız.
AKTOB başkanı turizmin Antalya ekonomisi için önemini güzel belirlemiş:
Turizmden 17.5 milyar $ geliyor.
Tarımdan 2.2 milyar $.
Sanayiden ise 500 milyon $.

PEK YAKINDA RUS MUHTAR, KAZAK MECLİS ÜYESİ YOLDA
Antalya’yı sevip burada yaşayan yabancı sayısı da her geçen yıl artıyor.
Başı çeken ülke vatandaşları da Rus, Kazak, İranlı, Alman, Kırgız ve Ukraynalı.
Biz bu yeni vatandaşların bize komşu olmalarını istiyor muyduk tam bilemiyorum, ama onların Antalya’yı çok sevdikleri kesin.
Çoğu Rus olmak üzere binlerce de gelinimiz var.
Yabancı damadımız ise yok denecek kadar az.
Yani beğeni şimdilik tek yönlü işliyor.

PEKİYİ BU YOĞUN TURİZM TRAFİĞİNDE TÜM PAYDAŞLAR MUTLU MU?
Öyle ya, taraflardan biri mutsuz olursa o çark dönmez.
Hem yatırımcı mutlu olacak, hem çarkın ana dişlisi turist, hem de bu hizmeti özveri ile sağlayan çalışanlar.
Sezonluk çalışanlarda aidiyet duygusu pek olmaz.
Onlar kiralık futbolculara benzerler. (Victor Osimhen hariç)
Eylül ayı gelince, pek yakında başlayacak olan kış aylarını nasıl geçireceklerinin kaygısını yaşamaya başlarlar.
Ekim sonunda evine gönderileceğini bilen bir Kırgız barmen neden gönülden ücretsiz olarak fazla mesaiye kalsın ki?
Bir Kazak resepsiyonist, tatilinden mutlu olan bir çifte, onların olumlu yorumlarını sosyal medya hesaplarından yazmaları için ne kadar gönülden teşvik eder?
Bir Ukraynalı çalışan, babası cephede savaşırken, sorumlu olduğu odaları ne kadar gönülden temizler ki?
Sezonluk çalışanlardan sonsuz bir aidiyet duygusu beklemek az biraz safdillik olmaz mı?

YOKSA TÜRKLER ARTIK BİZİ EVLERİNDE GÖRMEK İSTEMİYOLAR MI?
Bu yarım ilgiyi de gelen profesyonel Türkiye sever misafirlerin anlamamaları mümkün değil.
Eminim ki lafı geldiğinde kendi aralarında, “ya ne oldu Türkler’in şu benzersiz konukseverlik anlayışlarına acaba?” diye dedikodumuzu yapıyorlardır.
Çok kârlı sezonlara alışık turizmcilerimize naçizane olarak şunu önermek isterim;
Her yıl bir kaç puan daha az kazanıverin ve bu parayı çalışanlarınızın kendilerini daha mutlu hissedecekleri sürprizlere ayırın.
Bu iş büyük ölçüde robotlarla hiç yapılamayacak.
O nedenle elinizdeki değerlerin kıymetini bilin.