Günün anlam ve önemini kuvvetli duygularla yazısında işleyen yazarları çok seviyorum, ben. Hani ne derler, bilirsiniz, 'Yıllar geçse de üzerinden, okumaya doyamıyorum.'. Bazı kelimeler, cümleler beynime sıralanıyor. Düşünüyorum....
Günün anlam ve önemini kuvvetli duygularla yazısında işleyen yazarları çok seviyorum, ben. Hani ne derler, bilirsiniz, 'Yıllar geçse de üzerinden, okumaya doyamıyorum.'. Bazı kelimeler, cümleler beynime sıralanıyor. Düşünüyorum. Geçen yıldı sanırım, A. Özyılmazel'in blog ya da köşe yazısıydı, diye hatırlıyorum. Not almışım, sarı kaplı deftere yazının hoşuma giden, düşündüren, kişiye çelme takanın da kişiyi yüceltenin de aslında kişinin taa kendisi olduğunu gösteren, o en çarpıcı yerlerini, işte.
Yazı tam da bu aralar, insanların içini-anlam veremediğim bir şekilde- kıpır kıpır bir sevince sürükleyen 'yeni yıl' ile ilgili…
“Ah şu pazartesiler, ah şu doğum günleri, ah şu yeni yıllar...
Hepsine dilekler ve de niyetler dikiyoruz.
Sanki onlar, bizden bunu istiyorlarmış gibi... Sanki onlar, bu yükü sırtlanmaya heveslilermiş gibi...
Hani sanki biz bu niyetlerimizi yerine getirecekmişiz gibi...
Kaç yıldır dile dile bitiremedik. Dilemek güzel de dileklerimizi yoluna koymak için bir türlü çalışmayı beceremedik.
İşte sorun tam da orada olabilir mi acaba?
Hayatımızda gerçekten olmasını istediklerimiz için pek çaba sarf etmiyor olabilir miyiz?
Ya da istediğimizi sandığımız şeyleri, aslında çok da istemiyor olabilir miyiz?
Ya da ya da şöyle diyeyim; güzel şeylerin bizi bir gün, herhangi bir şekilde bulabileceğine olan inancımızı kaybetmiş olabilir miyiz?
Hepsi olabiliriz. Hiçbiri olmayabiliriz. Belki de eksik şık olabiliriz.” Olamaz mı? Olabilir.
Yeni yıl öncesi ya da sonrası ya da saatin tam da bir gün sonraya, yepyeni bir yıla geçeceği o son dakikalar, son saniyeler, geriden geriye saymalar vs vs vs.
Açık olmak gerekirse yeni yılı kutlama inancına sahip biri olmadığımı düşünüyorum; ama 'Ben kutlamalara inanmıyorum.' diye bu inanışa sahip kişilere saygım da yok değil. Özellikle dili, dini her ne olursa olsun, 'Hz. İsa'nın doğum günü' kabul ederek bu günü büyük hazırlıklarla kutlayan farklı mezheplerden insanlara lafım yok, bilakis! Kutlu olsun!
Düşündüğümüzde evet, aslında her yeni doğan gün yeni bir yıl, yeni bir başlangıç, yeni bir umut değil midir? Olamaz mı?
Biz insanlar, bir umut içimizdeki kuvvetli, kışkırtıcı ve bize heyecanlı gelen şeyleri yapmaya pek bir meraklıyızdır. Yeni yıl kutlamaları da bunlardan bir tanesi bence… Başka ülkelerde var olan inanışlar, biz de ticarete dökülmeye pek meyilli... Sevgililer günü, yeni yıl bunlardan yalnızca birkaç tanesi...
İnsanlar, yeni yıl gecesi hiç olmadıkları kadar pozitife odaklanarak kendilerine itici ve negatif gelen her türlü olumsuzluğu ellerinin tersiyle itme konusunda hemfikirlerdir. Bu esasında işin en sevdiğim tarafı, diyebilirim. 'Pozitife odaklanış'.
Güzel düşünceler sarar benliği, iç açan heyecanlar…
Kırmızının kişide yarattığı enteresan etki…
Bir de art arda sıralanan niyetler vardır, kalplerden dudaklara dökülen;
“Daha çok kitap okuyacağım bir yıl olmalı…
Yeni bir hayat, yeni umutlar, yeni heyecanlar…
'Hayata rağmen' inadından ziyade 'Hayatla birlikte' olumlusu veya olumsuzuyla, 'Her neyse' diyerek…
Daha çok empati, daha çok saygı, daha çok sevgi, daha çok duyarlılık, farkındalık…
Güneşin doğuşundaki umutla yeisin iç karartıcılığını yenebileceğine olan güçlü inanış…
Spor, sağlıklı beslenme, düzenli yaşam…
Sadece köşeye sıkışıldığında değil; her an, her zaman, her yerde dua edilebileceğine olan kuvvetli inanç, sağlam süper ego…
Duanın büyüsünü yaşamak ve yaşatmak…
Yokluğun ne demek olduğunu bilerek soğuk kış günlerinde kimsesizleri, evsizleri unutmamak...
Engellerin sadece beyinde olduğunu kabulleniş, faaliyete geçiş...
Hızlı kararlardan, en kötü kararlardan beter olan kararsızlıktan, plan ve programsızlıktan, korkulardan ve ısrarla kaçtığımız yalnızlıktan, bir başınalıktan…
Uykusuzluktan, kötü alışkanlıklardan…
Her zaman beceremesek de insanları anlamaya çalışmaktan, en azında anlamaya çalışma gayretinden…
'Veren eli, Allah görür; kul bilmese de olur' diyerek iyi niyetten -ısrarla- vazgeçmeyişten…
'Sütten ağzı yanan, yoğurdu üfleyerek yermiş' inancıyla o yoğurda yüz çevirmek yerine her ne olursa olsun o yoğurdu yemekten vazgeçmeyişten...
Her ne olursa olsun ya da her kim, kendimiz olmaktan, 'BİZ' duygusundan, doğal yapımızdan asla vazgeçmemekten…
Akıl ve kalp arasında kaldığımızda karşımızdakini incitmeden, her zaman 'doğru'ları yapabiliyor olmaktan… Doğrudan hiçbir zaman vazgeçmemekten…
Haksızlıktan ısrarla kaçıştan, haksızlığa karşı olanca kuvvetimizle verdiğimiz savaştan…
Daha çok gezmeyi, görmeyi, öğrenmeyi isteyişten ve yeni insanlar, yepyeni hayatlar ve yeni tatlarla tanışmaktan…
Özür dilemekten kaçmayıp utanmayıştan, teşekkürün ya da kibar bir insan olmanın her zaman 'sahtelik'içermek demek olmayışından...
Önyargıdan uzak duruştan ve orta şekerden hallice bir hayatın içerisinde mutluluğunuzun bir başkasına umut olabileceğine olan enerjinizden...
Hayır demekten korkmamak ve insanların yanlış davranışlarını hiçbir zaman çıkarlarınız uğruna dahi olsa asla ve asla onaylamamaktan veya pekiştirmemekten…'
…
Bu liste, böyle uzar gider… Olumlu ya da olumsuz... Onlarca, milyonlarca sıralanılası dilek, niyet ya da vazgeçişler...
Peki, siz? Siz, belki düşünmüşsünüzdür. Siz, neler istiyorsunuz her şeyden önce kendinizden, 2014'de?
Yeni yıl da günlerinizin nasıl, kimle ve ne şekilde geçmesini istiyor, diliyorsunuz?
Unutmayın, her gün bir diğerinden güzel olabileceği gibi pek tabii kötü de olabilir. Öncelikle her ne olursa olsun olaylara karşı özbenliğinizi yitirmeyerek koşulsuz kabul sistemini, kendinize öğretebilmelisiniz.
Siz, içinizdeki kuvvetli inancınızla yolunuza devam edebilir, güzel şeyler düşünebilir, vatana, millete, kendinize, çevrenize yararlı bir insan olabilirsiniz. Gözünüzdeki ışık, yetiştiriliş tarzınız; sizin diğerlerinden farkınızdır.
Ve inanç... Belki de atılan her adımda kişiye 'yine- yeniden' diyebilme cesaretliliğini aşılayan yegâne tılsımlı güç…
O halde diyelim ki; 'Ben bu yıl 'iyi şeyler'e inanmayı seçebilirim.'.
'Sanıyorum ki buna inanmanın dışında bunun için çalışmalarımı artırabilir kim bilir belki bunu öğütlemeyi de başarabilirim.'.
İnanmak, başarmanın yarısı ise başarmak da günü renkli kılan efsanevi bir güçtür. Güzel düşünün, güzel olsun. Çalışmadan, mücadele etmeden sadece dilemekle bir şeylerin hallolabileceğini kafanızdan atın ve derhal şimdi icraate geçin! 'Beyni kullanmak, ne de olsa bedava, oksijen bedava!'.
Ne dersiniz; belki bu yıl hepsinden daha iyi geçer.
İyi seneler.