MİKRO milliyetçiliğin, kutuplaşmayı körüklediği, insanı insanlıktan uzaklaştırdığıyla ilgili birçok örnekten söz etmek mümkün. İnsanoğlu, oluşumundan bu yana, bir sürü arayış içine girmiş, kimi arayışlar, insanı diğer canlılardan...
MİKRO
milliyetçiliğin, kutuplaşmayı körüklediği, insanı insanlıktan uzaklaştırdığıyla ilgili birçok örnekten söz etmek mümkün.
İnsanoğlu, oluşumundan bu yana, bir sürü arayış içine girmiş, kimi arayışlar, insanı diğer canlılardan çok daha farklı boyutlara taşıyıp erdem de denilen bir anlayışa ya da, Nice’nin sözünü ettiği “Yüce insan” ya da Yunus Emre, Mevlana hatta uzakdoğunun kimi inançlarıyla, insanlar kötülüklerden uzak, bir başka boyutlara yani sevgi denen bir engin denize yöneltme arayışı içine girmişlerdir.
Bir düşünürün, "Denemediği bir şey kalmayan insan acaba bir gün ‘insan’ olmayı deneyecek mi?” sözü de anlamlı!
Tarih boyunca insanoğlu, ırkçı, kafatasçı ya da dinsel ve mezhepsel hatta ideolojik kutuplaşmalarla birbirleriyle savaşıp durmuşlardır.
Bu konuyla ilgili olarak, Hitler ve Musolini örnekleriyle birlikte, dine, mezhebe ve toprak kazanmaya dayalı savaşlardan söz edebiliriz.
Çok daha ilginci ise, mikro milliyetçiliğe dayalı, yakınını sevme konusunda, teorik olarak bir genelleme yapıldığında, belli bir gerçekçilikten söz edilse de, özele inildiğinde, pratikte hiç de öyle olmadığı, aile içinde bile, ana, baba, evlat, kardeşlerin birbirine düşman olmalarını bırakın, öldürebildiklerini de görüyoruz.
Günümüzde de bu tür cinayetlere sık sık rastlıyoruz.
Olaya bu gerçekçilikten baktığımızda, sevginin bir değerler manzumesi içerdiğini, bu sevgiyi hak edenlerin, bir arada, insanca, mutlu ve huzur içinde yaşayabilmeleri için, etnik, dinsel, mezhepsel ve de hiçbir alt kimliğe ihtiyaç duymayacakları inancındayım.
Onlar için, dünyalı ve iyi insan olmak yeterli olacaktır.
Mikro milliyetçiliğin nelere sebep olabildiğine kısaca değinmeye çalıştık.
Makro milliyetçiliğe gelince.
Makro milliyetçiliğin en üst kimliğini “Dünyalı ve insan olmak” şeklinde tanımlayabiliriz.
Herkes, dünyalı ve insan olduğuna göre, böyle bir anlayış herkesçe benimsendiğinde, ne kutuplaşma, ne çatışma, ne de ötekileştirme diye bir şeyden söz etmek mümkün olmaz.
Makro milliyetçiliğin bir başka alt kimliği ise “Vatandaşlık.”
Aynı vatan üstünde yaşayan farklı etnik, dinsel, mezhepsel yapıya sahip olan insanlar, kendi kimliklerini özgürce kullanabilirken, diğer kimliklere sahip insanlarla çok daha mutlu bir biçimde huzur içinde yaşayabilmek için, kendi kimliklerini bir alt kimlik olarak kabul edip, üst kimlik olarak da o ülkenin vatandaşlığını kabul edip öne çıkartması halinde, bu tür ülkelerde de kimlik çatışması gündemden kalkar.
Bunun en güzel örneği Amerika.
Ama bu anlayışta da, ülkeler ve toplumlar arasındaki kutuplaşmaların gündeme gelmesi mümkün.
Dünyadaki her tür kutuplaşmayı ortadan kaldıracak tek kimliğin “Dünyalı ve insan olmak” ilkesinin benimsenmesinden geçtiğini kabul etmek zorundayız.
Bunun için de, Avrupalıların kendi aralarında gerçekleştirdikleri, sınırları ortadan kaldırmalarıyla ilgili birlik, dünyada da yaygınlaşıp, tüm sınırlar ortadan kalktığında, savaşların ve çatışmaların en azından asgariye inebileceğini söyleyebiliriz.