GEÇTİĞİMİZ hafta, yıllardır yaza çize bir hal olduğumuz; 'motosiklet terörü ve bunun yarattığı sonuçlarla ilgili” görüş ve düşüncelerimizi güncelleyip, tekrar yazdık. Sonuç alamayacağımızı bile bile ilgili mercilere yıllardır...

GEÇTİĞİMİZ

hafta, yıllardır yaza çize bir hal olduğumuz; “motosiklet terörü ve bunun yarattığı sonuçlarla ilgili” görüş ve düşüncelerimizi güncelleyip, tekrar yazdık.

Sonuç alamayacağımızı bile bile ilgili mercilere yıllardır yapa geldiğimiz uyarılarımızı ve çağrılarımızı yineledik.

Sonuç?

Sonuç, beklediğimiz gibi oldu; “tık” çıkmadı.

Pardon çıktı!

“Sen ne demek istiyorsun; motosikletleri tümden mi yasaklayalım!?” mealinde (yer yer barbarca, yer yer uygarca) kel alaka tepkiler geldi.

Bu tepkilerin içinde en uygarca, en beyefendice olanını, Sevgili Oğuz Korum Hoca’mdan aldım.

Geçtiğimiz Cuma, altında motosikletiyle Cuma Pazarına gelen Oğuz Hoca’mla karşılaştık.

Oğuz Hoca’m, lafa direkt girdi.

“İki gündür yazıyorsun. Yıllardır da yazar durursun. Ne demek istiyorsun; yani bu motosikletleri tümden mi yasaklayalım?” dedi.

Oğuz Hoca’m gibi donanımlı bir aydından, içinde tepki barındıran böyle bir soru beklemediğim için önce çok şaşırdım.

Kendimi toparlar toparlamaz da “Sen de mi Hoca’m?” dedim, “Sen de mi?”

* * *

O gün, Oğuz Hoca’ma da söyledim.

Yeri geldiğinde, diğer benzeri tepkileri verenlere de söyledim ve söylüyorum.

Siz(ler), bu konudaki yazılarımın, neresinden bunu çıkardınız ya da çıkarıyorsunuz?

Tam aksine ben diyorum ki, artan bu yoğun nüfus ve dolayısıyla artan bu yoğun trafikte; bisiklet gibi, motosiklet gibi araçlara daha çok yer vermek durumundayız. Ancak ve ancak bu tür araçları kullananların da trafik kurallarına uyması kaydıyla.

… …

Ama bu meretler, Alanya’da (ve de ülkemizin pek çok yerinde) böyle kullanılmıyor ki.

Cadde ve sokakların yerine, yayaların arasında, kaldırımların, refüjlerin üzerinde kullanılıyor.

Ve utanmadan, sıkılmadan, alanın gerçek sahibi olan yayaya korna çalarak, alanı boşaltması isteniyor. Üstelik elle, kolla, dille hakaret ediliyor yayaya…

Böyle bir şey olabilir mi?

Ben ve benim gibi düşünenler buna karşı çıkıyoruz işte.

…. ….

Çok yazdım.

Yine yazıyorum.

Kent yaşamı, toplu yaşam kültürünü ve bilincini gerektirir.

Dağ başında davrandığınız gibi davranamazsınız kentlerde.

Kent yaşamının kendine özgü kuralları vardır.

Yediden yetmiş yediye, herkesin bu kurallara uyması gerekir.

Hiç kimse ama hiç kimse bir başkasının hakkını, hukukunu çiğneyemez. Onun haklarını örseleyip, gasp edemez.

Üzülüyorum böyle deyimleri kullanmaktan ama bizim iki tekerli magandalarımız böyle davranmıyor ki.

Okul önü demeden, cami önü demeden, hastane önü demeden, gece demeden, gündüz demeden inim inim inletiyor yeri göğü.

Nerden alıyorlar bu hakkı?

Ne hakları var insanları yataklarından fırlatmaya, yüreklerini ağızlarına getirmeye?

Dağ başı mı burası?

Bizim, altlarındaki iki ya da dört tekerli araçlarını, kurallara uygun olarak kullananlara hiçbir söz söylemeye hakkımız olamaz.

Bizim sözümüz, hakkını, hukukunu ve haddini bilmeyen kural tanımazlara.

Bizim sözümüz, kural tanımayan bu densizlere müdahale etmesi gerekip de etmeyen yönetici ve kurumlara…

Yazdıklarımız, söylediklerimiz, isteklerimiz açık ve net.

Doğru anlayın lütfen...