AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan salgın önlemlerine ilişkin son açıklamasında, saat 24.00’den sonra müzik yayınına izin verilmeyeceğini söylemişti. Büyük tepki toplayan bu kararın siyasi olduğu geniş halk kitlelerince savunuldu.

İlk bakışta kararın eleştirilecek bir yönü yoktu. Gerekli yalıtım şartlarını yerine getirmiş, özel izinli işletmeler haricinde gece saat 12’den sonra müzik çalınmasına zaten izin verilmemekteydi. Peki sorun neydi? İnsanlar neye itiraz etmekteydi?

Müzisyenler konunun doğal olarak en büyük mağduru idi. Salgının başından beri işsiz olan binlerce müzisyen bu karar ile yeni bir darbe almıştı. Ama derinliğine incelendiğinde bu kararın asıl zarar göreninin tüm ülke halkı olduğu anlaşılacaktı.

Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mustafa Varank daha salgının ülkemizdeki varlığı ilan edilmeden, 15 Şubat 2020’de bir açıklama yapmıştı. Varank, “Bu virüsün negatif etkilerinden daha çok pozitif etkilerini Türkiye’de görebiliriz diye düşünüyoruz” demişti. Daha sonra Erdoğan, buna benzer verdiği demeçlerle salgını tanrının bir lütfu yani iyiliği olarak gördüğünü söylemişti.

İlerleyen günlerde salgın önlemleri gereğince açık alanlarda sigara içilmesi yasaklandı. Örneğin, Alanya zabıtası Cuma Pazarında pazarcı esnafının bile sigara içmesine izin vermedi. Arkasından hafta sonlarında içki satış yasağı geldi. Lokanta kapanış saatlerinin erkene alınması içki ile ilişkilendirildi.

Bu kararlar salgın yönetiminin bir toplumsal mühendislik projesine dönüştüğünü gösteriyordu. Siyasi rejim, kafasındakileri yaşama geçirebilmek için salgın yasaklarını bir fırsat olarak görmekteydi.

Haziran ayı sonunda yapılması beklenen açıklamada bu kez neyin yasaklanacağı konuşulurken, Cumhurbaşkanı müzik yasağının “halkı gürültüden korumak adına” alındığını savundu. Diyanet İşleri Başkanı’nın bu konudaki fetvası ise şöyleydi: Müzik mutlak haram değil ama cinsel arzuyu körüklememeli! Oysa halk müzikten değil, müziğin denetimsiz ve gürültülü olarak günün her saatinde kullanımından şikayetçiydi.

Misal; konut çevresinde kanunsuzca izin verilmiş işyerlerinin canlı müzik yayınlarından; araç trafiğindeki her türlü yüksek düzeyli müzikten; Alanya gezi teknelerinin iç parçalayıcı arabesk şarkılarından; yalıtımı yapılmamış şehir içindeki disko ve bar benzeri işletmelerin gece yarılarına kadar süren müzik yayınından şikayetçiydi. Ve ne yazık ki bu yakınmalarına da muhatap bulamıyordu…

Hal böyleyken Erdoğan’ın, son müzik yasağı ile halkın yasaklar konusundaki direncini test ettiği söylendi. Kendi oy tabanı ile olan ideolojik ve duygusal bağını sağlamlaştırmak için her türden yasakları gündeme getirmeye devam edecekti. Karşı direnç görmediği her defasında bir el daha artıracak, sınırın neresi olup olmayacağına karar verecekti.

Bir başka ilginç ve haklı görüş ise bu tür yasakların günümüz moda deyimi olan, “mala çökme” için bir bahane olacağı şeklindeydi. Müzikli eğlence ve konser kültürü bu yasaklarla çökertilecek, iflasa sürüklenen özellikle içkili mekanların el değişimi sağlanacaktı.

İşte bütün bu nedenlerle #kusurabakıyoruz, kusura bakmalıyız... Olayı yalnızca, “İçmeyiverin, o saatten sonra gitmeyiverin” basitliğinde yorumlayan herkes ve her kurum, bu ülkenin sürüklenmeye çalıştığı cehennemin yolunu döşüyor olacaktır…