Aslında yeni bir şey değil, “malumun ilamı” oldu. “Malum” bilinen, “ilam” da bildirmek demek. Yani zaten beklemekte olduğumuz bir olaya, Kurban Bayramı’nda Alanya’ya akın edenlerin yarattığı curcunaya tanık olduk. Bu kez işin tadı biraz fazla kaçtı. Uygunsuz Alanya görsellerinin özellikle sosyal medyada yaygın dağılımıyla da, şehrin zaten tartışılmakta olan imajı bir kez daha zarar gördü.


Neden Kurban Bayramı?

Soru şöyle olmalı; bunca tatil varken neden Kurban Bayramı’nda büyük yoğunluk yaşanıyor? Çünkü, en uzun tatil alınan Kurban Bayramı son beş yıldır yaz aylarına denk geliyor. Bu yüzden bayram, artık manevi değerinden biraz daha sıyrılarak basitçe bir tatil yapma fırsatına dönüştü. Bunda, ülkeyi yöneten siyasi anlayışın türlü gerekçelerle, dört günlük bayram dinlencesini uzatmayı bir politika haline getirmesi de rol oynadı.


Çok daha önceki yıllarda Kurban Bayramı resmi kurumlarda bordrolu yani maaşlı çalışanlar için bir tatil fırsatı iken, son yıllarda durum değişti. Artık Kurban Bayramı bir “serbest çalışan tatili” haline geldi. Çoğunluğunu esnafın oluşturduğu serbest meslek erbabının orta yaş ve üstünde olanları aileleri ile tatile çıkarken, genç erkeklerde durum farklılaştı. Henüz bir aile kurmamış olan ve harcamasını daha özgürce yapabilen erkek tayfası, arkadaşları ile tatile çıkmayı yeğledi.


Tatilciler…

Ülke coğrafyasının iç kısmında yaşayanların kıyıya doğru yöneldikleri uzun Kurban Bayramı süresince Alanya, geleneksel olarak hemen çevresindeki komşu illerden konuk aldı. Tanıdıklarının Alanya konusundaki deneyimleri ya da bilgilendirmelerinden nasıl yararlandılarsa, Alanya’da kendilerine göre bir tatil şekli biçmiş olmalıydılar. Yakın ve ulaşılabilir belde olarak gördükleri Alanya en az harcama ile en çok verimi(!) alabilecekleri bir şehirdi onlar için.


Bekar, genç erkeklerin yola çıkış amacı ise biraz daha farklıydı. Muhafazakar siyaset anlayışının hüküm sürdüğü yörelerde cinselliğini toplum baskısı yüzünden yaşayamayan genç erkekler Alanya’yı tercih ediyorlardı. Alanya onlara cinsel açlığı giderme adına bir “serbest bölge” gibi anlatılmıştı. Bu şehirde her şey mübahtı… Hele COVID-19 kıtlığı sonrası!


Ülke insanı

Tatilciyi tartışmadan önce ülke insanını irdelemek gerekir… Bırakın ekonomik yoksunluğu ve üstüne eklenen COVID-19 belasını; her gün ekrana çıkıp gerginlik üreten bir liderliğin yönettiği ülke halkının da huzurlu olduğunu söylemek insafsızlık olurdu. Gündelik sorunlarla gerilmiş ülke insanının profili değişmişti. Her sosyal sınıfta benzerlerinin görüldüğü gibi, Alanya’ya gelen konukların bazıları da: 1- Kamplaştırılmış 2- Kural tanımaz 3- Tartışmaya kapalı 4- Saygısız 5- Empati yoksunu 6- Fırsatçı 7- Gergin bireylerden oluşmaktaydı.


Ülkeyi yöneten liderlik uzun süredir “Seçkinin yasakladığı yerler de sizindir” mesajı vermekteydi. Daha geçenlerde el arttırarak gençlere, “Ben de sizin gibi fetih rüyaları görüyorum” demişti. “Feth” kelimesi Arapça anahtarla açıp girmek anlamına da geliyor. Hatta bekaretini bozmak bile var işin içinde! İşte böyle söylemlerle “rüzgar ekince” “fırtına da biçilecekti” doğal olarak. Bu fırtınanın ilk yıkımı sıcak havanın boşluğuna yani Alanya’ya, Anadolu’nun serin havasının göç etmesiyle oluştu!


Alanya’da ne yaptılar?

Tatil anlayışları gereği hareket ettiler... Alanya’yı tıpkı dağ başındaki ya da ıssız bir koydaki kamp merkezi gibi görüp, ortak kamu alanlarına yerleştiler. Ama en çok tepki toplayan davranışları saldırganlaştıklarında geldi. Tarihi, geçmişi, kültürü, sosyal yaşamı konusunda çok fazla bir şey bilmedikleri, dahası merak etmedikleri; dolayısıyla kendilerine ait hissedip özdeşleşmedikleri bir şehri “tüketip, yok etmelerinde” kendilerince bir sakınca yoktu. Kaldıkları süre içinde, bir tatilci geleneği olarak “eğlenme adına kural bozma” davranışını sürdürürken, eğer yerel halktan tepki görmüşlerse saldırganlaştılar. Bu kez akıllarına “feth” gelmişti. Onun gereğini yerine getirdiler…


Alanyalı ne yaptı?

İşte burada, “Alanyalı” tanımında duruyoruz… Ülke, COVID-19 salgınının da eklenmesiyle her anlamda çok zorlu bir siyasi ve ekonomik dönemden geçmekteydi. Dolayısıyla dış kaynaklı turizm gelirinden yoksun kalan her türlü esnaf ve Alanya yaşayanın bir bölümü, “Kim olursa olsun, gelsin” sözünü şiar edinmişti. Şehrin talan olmasına aldırmaksızın, elde edilebilecek her türlü gelire razıydılar. Dolayısıyla konuklardan hiç yakınmadılar.


Aslında sorun yakınanlardaydı! Bayram gibi kaotik olacağını önceden bildikleri günlerde, geçici özgürlük alanlarına sığınan Alanya seçkinlerinin; benzer davranışları sergilemekteyken, aynılarını konuklar yaptığında tepki veren şehir esnafının; şehirlerini önceden böylesi kargaşa dönemine hazırlamak varken, iş işten geçmekteyken önlem almaya kalkanların, gelenlerin verdiği rahatsızlıktan ne denli şikayet etmeye hakları vardı…


Madem ki rahatsız oluyoruz…

Başta söylemiştik; konuklar Alanya’da rahat edebileceklerine ilişkin bir izlenim ile gelmiş olmalıydılar. Eğer Alanya halkı ve yöneteni konukların davranışı konusunda rahatsızlık duyuyorlarsa, onların “rahat buldukları” ortamın yok edilmesi gerekiyordu. Yani basitçe şehirde “düzen sağlanmalıydı”…


Düzenin sağlanmasının ise iki koşulu var: 1- Alanya yöneticisi gereken önlemi alacak. 2- Alanya yaşayanı bu konuda talepte ve denetimde bulunacak… Aslında asıl sorun, Alanya’da düzenin yeterince kurulamadığı konusunda düzen sağlayıcıyı ikna etmekten geçiyor.


Buradan yola çıkarak; “Alanya’nın sıradan hizmetlerin verildiği, Arabesk bir eğlence hayatı ile bezenmiş, gürültülü, kaotik bir tatil beldesi” imajını barındırdığı gerçeğini şehir otoritesi, şehir önde gidenleri ve Alanya halkının kabul etmesi gerekiyor. Eğer bu gerçek biliniyor ve böylece kabul görüyorsa söylenecek hiçbir söz yok. Eğer bu konudaki yakınmaları değerlendirme niyetindelerse, Alanya’nın en azından görünür olan yerlerinde yapılacak çok ama basit işler var…


Örneğin, Alanya şehir içi trafiğindeki konukların davranışından yakınan Alanyalı, ilk önce kendisi kurallara uyacak, görevliler ise onları denetleyecek. Alanya’yı bir Arabesk cennete çeviren gezinti tekneleri ve merkezde çalışmasına izin verilen pavyonumsu gazinolar kontrol edilecek. Yine trafiği terörize eden ticari taksi ve toplu taşımalar denetimde olacak. Şehri tüketen her anlayışın cezalandırılması ve benzeri önlemler.


Sonuç

Ülkeyi yöneten siyasi anlayışın sergilediği organize olmamış bir göçmen ve mülteci politikasıyla birlikte düşünüldüğünde, gelecekte şehirlerde yaşanabilecek çatışmalardan kaçınmak gerekiyor. Kaçınmanın en önemli yolu da kendinden olmadığını var saydığını dışlayan ırkçı söylemler yerine “o yörede kurallı, sağlam birliktelikler” inşa etmekten geçiyor. Böylece, ancak böylesi kurallar içindeki, nitelikli hizmetler verilen şehirlerin alıcısı olanlar Alanya’yı tercih edecektir.