Türkiye'miz, deprem kuşağı üstündedir. O bakımdan, her yıl, belirli aralıklarla deprem olmakta, bazısı gerçekten büyük hasarlara ve ölümlere neden olmaktadır. Körfez depreminde binlerce ev, iş yeri, hanlar, hamamlar, oteller yıkıldı,...

Türkiye’miz, deprem kuşağı üstündedir. O bakımdan, her yıl, belirli aralıklarla deprem olmakta, bazısı gerçekten büyük hasarlara ve ölümlere neden olmaktadır. Körfez depreminde binlerce ev, iş yeri, hanlar, hamamlar, oteller yıkıldı, binlerce insanımız toprak altında kalarak can verdiler. Çok yakın bir zamanda da Van ve Erciş depremi vuku buldu, 6.5 büyüklüğündeki depremde yine yüzlerce ev ve iş yerleri yıkıldı, binlerce vatandaşımız kışın ortasında açıkta kaldılar. Bunları yaşadık, üzüldük ve tüm halkımız bir oldu, beraber oldu elinde, avucunda ne varsa Van’a, Erciş’e gönderdi. Yeter mi, elbette yetmez. Bu işe kökten bir çare bulmamız gerekir diye düşünen hükümetimiz, radikal bir karar alarak, Türkiye genelinde, zelzeleye karşı dayanamayan ev, otel, işyeri ne varsa, yıkılarak, depreme dayanıklılarının yapılması için yeni bir yasa çıkarttı. (Afet riski altındaki alanların dönüştürülmesine dair kanun) hakkında çevre ve şehircilik bakanı Erdoğan Bayraktar, “Bunu mutlaka yapacağız. Dönüşüm de her türlü tasarruf hakkı oradaki parsel sahiplerinin olacak. Ancak çoğunluğun menfaati ne ise herkes buna uyacak. Uymayan kişinin hakkı açık arttırma ile anlaşma sağlayan diğer hissedarlara satılacak. Diğer hissedarlar alamazsa o zaman devlet gerçek değer üzerinden yeri alacak. Devletin asli görevi vatandaşın hakkını korumak. Hiç kimseye rant sağlamadık. Koruyup kollayacağımız kesim fakir fukara” diyerek şimdiden, bilerek veya bilmeyerek işi sulandırmak isteyen spekülatörlerin önünü kesmek istemektedir. Nitekim, CHP “Halk mağdur edilecek”, HAS Parti de “büyük rant elde edilecek” diye yasaya karşı olduklarını ileri sürmektedirler. Ama, bir deprem sonunda binlerce ev yıkılır, binlerce insanımız öldüğü zaman da devlet nerede, neden tedbir alınmadı, bu halkın ölümünden de evlerin yıkılmasından da birinci derecede AKP yani hükümet sorumludur diye, harabelerin üzerine çıkarak bar, bar bağıracaklar, muhalefet olarak kendilerinin her hangi bir kusurlarının olmadığını söyleyeceklerdir. Neden muhalefet bu gibi milleti yakından ilgilendiren davalarda, mutlaka yapıcı olmalarının gerekliliğini düşünmek istemezler? Hali hazır anayasamız, “kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak”la, Devletin yükümlü olduğunu bildirmektedir. (Md.5). Başbakan, Van depreminin hemen ardında, çok alkışlanacak, çok takdir edilecek bir ifadede bulundu ve dedi ki: İktidarı kaybetmek pahasına bunları yapacağız. Ve dediğini yerine getirmek için gerekli yasa önerisini TBMM’ye arz ederek, yasanın çıkarılmasını sağladı. Şimdi, bu yasanın uygulanması için Çevre ve Şehircilik Bakanlığı kolları sıvamış bulunuyor. Bu günlerde halkın iyice aydınlatılması için tüm partilerin el birliği ile çalışması gerekmez mi? Basının da, konuyu bilmeyen, yasanın ne getirip, götürdüğünü anlamayan birkaç kişinin eline mikrofon vererek, milletin kafasını bulandıracak şekilde konuşturmaları sorumlulukla bağdaşmayacak bir davranıştır. Çünkü, İstanbul’da, Bursa’da veya yurdumuzun herhangi bir bölgesinde vuku bulacak bir deprem sonunda hayatını kaybedecek kişilerin ölümünden basın da, muhalefet de iktidar kadar sorumlu olduklarını bilmelidirler.
İktidar kararlıdır ve “iktidarı kaybetmek pahasına” bu işi yapmaya çalışacaktır. Bizlere düşen de, işi engellemek değil, bilakis yapıcı bir sorumlulukla yardımcı olmaktır.