Termal suların sıcaklığı, analjezik ve kas gevşetici etki nedeni ile kas iskelet sistemi hastalıklarının tedavisinde önemli yarar sağlamaktadır. Sıcaklık sayesinde yumuşak dokuların uzama kabiliyeti artar ve eklem kısıtlılıkları çözülür....

Termal suların sıcaklığı, analjezik ve kas gevşetici etki nedeni ile kas iskelet sistemi hastalıklarının tedavisinde önemli yarar sağlamaktadır. Sıcaklık sayesinde yumuşak dokuların uzama kabiliyeti artar ve eklem kısıtlılıkları çözülür. İnsan vücudu, çevreden sürekli uyarılar almakta ve uyarılar sonunda vücut içindeki dengeyi korumaya çalışmaktadır. Kaplıca tedavisinde, termal su özellikleri ile insanda birçok sistemi harekete geçirmekte ve etkilerini göstermektedir. Termal suların sıcaklığı, hidrostatik basınç, suyun kaldırma kuvveti, içerdiği mineral ve gazlar ve kaplıca çevresinin mikro klima özelliklerinden faydalanılır. Hidrostatik basınç su içine giren insan vücuduna su moleküllerinin çevresel olarak yapmış olduğu basınçtır. Bu etki yumuşak dokularda toplardamar dönüşü azaltarak, motor nöron aktivitesini artırarak ve ağrı kesici etki göstererek hareket sistemi hastalıklarında kullanılmasına imkan sağlar. Suyun kaldırma kuvveti insan vücudunu yer çekim etkisinden kurtardığı için hareketlerinin daha kolay yapılmasına imkan verir. Bu nedenle kas kuvvetsizliklerinde ve ağrı nedeni ile eklem hareketlerinin zor yapıldığı eklem hareketlerinin kısıtlandığı durumlarda tedavi edici egzersizlerin daha rahat yapılmasına imkan sağlar.
Kaplıca tedavisinin amaçları ise vücut direncini artırmak, genel durumu düzeltmek, hastanın şikayetlerini azaltmak, hastanın bulgularını ortadan kaldırmak, kalıcı hasarları önlemek, genel durumda düzelme, kan dolaşımını arttırma, solunumu düzenleme, iç organ işlevlerinde artma, vücut ısısında artma-terleme, bozulmuş hormonal ve sinirsel dengeleri düzeltme, ağrıları azaltma ve kas spazmlarını çözme, hareket kapasitesini arttırma, eklem ve kaslardaki kalıcı hasarları önleme ve psikolojik rahatlama şeklinde sıralanabilir.
Kişinin vücut rezervinin tümünün tüketilmemiş olması gereklidir. Buna göre organ yetersizliği olan hastalar kaplıca tedavisi göremezler. Ayrıca, hastanın maksimum stresle karşılaştığı durumlarda ek bir uyaran verildiğinde bu strese karşı koyacak gücü olması gereği vardır. Yani kronik hastalıkların aktif döneminde kaplıca tedavisi sakıncalıdır. Kireçlenmeler, iltihabi romatizmalar (inaktif dönemleri), yumuşak doku romatizmaları, çalışma şart ve ortamına bağlı ağrılı tablolar, ortopedik problemler, kırık sekelleri, ameliyat komplikasyonları, spor yaralanmaları, kas hastalıkları da termal su tedavisinin uygun olmadığı durumlardandır.
KAPLICA TEDAVİSİ İLE BİRLİKTE FİZİK TEDAVİ UYGULANABİLİR Mİ?
Kaplıca merkezlerinde fizik tedavi uygulamaları hem yurt dışında hem de yurt içinde yapılmaktadır. Kaplıca suyu ile kas ve eklem yapılan egzersize daha iyi cevap vermekte ve özellikle rehabilitasyonda çok iyi sonuçlar alınmaktadır. Egzersiz, traksiyon gibi diğer tüm fizik tedavi alanları kaplıca tedavisi ile birlikte uygulanır. Uygulamada hastanın kontrolü ve programın hastanın durumu göz önüne alınarak planlanması çok önemlidir.

KİREÇLENMELERDE KAPLICANIN YERİ NEDİR?
Kireçlenme, romatizmal hastalıklar arasında en sık görülenlerdir. Bu nedenle kaplıca tedavisi görenlerin çoğunluğunu bu hastalar oluşturur. Kireçlenmeli hastalarda tedavi, banyo kürleri, lokal veya genel çamur uygulamaları şeklinde yapılabilir. Bu amaçla kullanılan su ve çamurların sıcaklık etkileri yanı sıra bileşimlerinde bulunan organik ve inorganik maddelerin etkileri de önemli rol oynar. Banyo tedavisinde, özellikle derin etkili çamur uygulamalarında deri altında 1.7 derece ve genel vücut sıcaklığında ortalama 0-6 derece artış görülebilir. Sıcaklık kan dolaşımını, özellikle derinin kapiller ve lenf dolaşımını uyarır. Kireçlenmenin oluşum mekanizmasında rol oynayan faktörlerin etkisi ile kıkırdak, streslere karşı direncini yitirmektedir. Bileşiminde kükürt bulunan mineralli sular ve çamurlarla yapılan uygulamalarda, kükürdün deri ve içme kürlerinde sindirim sistemi yolu ile organizmaya girdiği ve kıkırdak yıkımını belli ölçülerde önlediği, dolayısıyla kireçlenmenin ilerleyişini azalttığı görülmüştür