Biz, millet olarak bir alemiz. Akıl almayacak çelişkilere imza atabiliyoruz. Adam, çek senet verip bir mal alıyor. Sonra da çek ve senedi karşılıksız çıkıp, aldığı malın parasını ödemiyor. Böyle birisi mağdur mudur, yoksa onu bunu mağdur...

Biz, millet olarak bir alemiz.
Akıl almayacak çelişkilere imza atabiliyoruz.
Adam, çek senet verip bir mal alıyor.
Sonra da çek ve senedi karşılıksız çıkıp, aldığı malın parasını ödemiyor.
Böyle birisi mağdur mudur, yoksa onu bunu mağdur eden kötü niyetli birisi midir?
Tabii ki bu tür kişilerin, iyi niyetinden söz edilemez.
Ama biz ne yapıyoruz?
Bu uyanık üçkağıtçılara, 'Çek senet mağdurları' diyoruz.
Adam, bankadan kredi kartı almış.
Kartla ödeyemeyeceği ölçüde alışveriş yapıp, har vurup harman savurmuş.
Bunlara da, 'Kredi kartı mağdurları' diyoruz.
Uyanıklar şu ya da bu biçimde, gece yarısı, kamuya ait arazilere gecekondu dikmiş. Kimi dönemlerde siyasiler, oy kaygısıyla bunlara göz yummuş hatta bunlara altyapı hizmetleri götürmüş. Bugün, bunlara dönük bir yaptırım uygulanıp kamu malına yani hepimizin ortak rant alanlarına sahip çıkılıp yıkılmaya kalkılınca buna da, 'Gecekondu mağdurları' denebiliyor.
Çok daha komiği, yıllarca devletin bir evlik arsası değil belli büyüklükteki arazilerini kullananlardan bugün hepimizin hakkını arama adına devlet, belli bir ücret almaya kalkınca da yine kıyametler koparılıyor. Bir başka komedi ise, imitasyon (Taklit ürün) yani sahte ürüne dönük operasyonlara karşı da toplum olarak, tepki gösterebiliyoruz. Son yıllarda, siyasi kaygılara ve ideolojik koşullanmalara dayalı olarak, her gün bir bahane bularak, işi gücü olmayanlardan oluşturulmuş eylem timleriyle bir sürü protesto eylemleri yapılıyor ve bu eylemler abartılarak ekranlara taşınıyor. Özellikle de üniversite gençliğini, sokağa ve çatışmaya çekmek için her tür provokasyona imza atılmakta.
İstanbul Teknik Üniversitesi’ne, kollarında belli aparatlarla, ellerinde sopalarla girmeye çalışan militanların öğrenci olmadıkları her hallerinden belliydi. Bu tür rezil provokasyonlar sonrası ortaya çıkan çatışmalarda, eylemciler güvenlik güçlerine taş ve sopayla saldırırken, güvenlik güçlerinin en ufak bir tepkisi, hatta savunmaya dönük tavrı, 'Orantısız güç kullanma' olarak değerlendiriliyorsa burada bir oyun var demektir.
Mahkeme salonlarında yapılmakta olan yargılamaları protesto ederek, yargıyı etkilemeye dönük eylemlere de destek verenlerimiz oluyor.
İktidar partili bir belediye mensubu yargılanırken, en küçük bir tepki ortaya konmazken, muhalefete mensup belediye mensupları yargılanırken bu yargılamanın doğru ya da yanlışlığına bakılmadan siyasi bir operasyon olarak değerlendirilip, eylemler yapılıp, suçlu olsalar bile mağdurlarmış gibi bir hava estiriliyor.
Halbuki çoğu yargılamanın ya da soruşturmanın, aynı partiye mensup siyasetçilerin şikayeti üzerine başlatıldığı hiç gündeme bile getirilmiyor. Çok daha vahimi, 30 yılı aşkın bir süredir devam edip gelen ve on binlerce insanımızın ölümüne neden olan, kanlı terör örgütü PKK’nin silah bırakmasına, şu ya da bu kaygıları dile getirerek, eleştirip barışı engellemeye çalışanlara, ne denilebileceğini inanın ben de bilemiyorum!
Bu, toplumsal anlamda bir akıl tutulması değil de ne?