Bir güz mevsimi yine grup eksiksiz Çökele'de toplandık. Semerci devletten orman kesim işi almış, Çökele'den köyüne göçmemişti. Bizim başka bir manarda kalmamıza gönül koyacağını söyleyince yine onun manarında kalıyorduk....

Bir güz mevsimi yine grup eksiksiz Çökele’de toplandık. Semerci devletten orman kesim işi almış, Çökele’den köyüne göçmemişti. Bizim başka bir manarda kalmamıza gönül koyacağını söyleyince yine onun manarında kalıyorduk. Semerci’nin kadını gece Cemal’in manarına geçiyor ama her an bizim yememizi, içmemizi, bulaşığımızı kontrol ediyordu. Bir sabah yine hepimizin azıklarını torbalarımıza yerleştirdi. Çorbalarımızı hazırladı. Biz birkaç koldan ava çıktık. Akşam manara yatıya döndüğümüzde ne görelim, Semerci’nin kadını nur topu gibi bir oğlan çocuğu doğurmuştu. Her zaman söylediğim gibi can yoklukta ucuzdur veyahut başka bir deyişle çaresizlikler insanların direncini arttırıp kuvvetli olmasını sağlıyordu. Bin beş yüz metre yükseklikte dağların arasında kadıncağız sabah erken kalkıp bizi yolcu etmişti. Bizden sonrada tek başına doğumu gerçekleştirip, akşam biz dönüp her şeyi yerli yerinde görünce çok şaşırmıştık. Her imkanı yerinde olan bir hanımın birkaç doktor, birkaç hemşire ve yardımcısıyla doğurup günlerce hastanede yattığı göz önüne alınırsa kadının gücü hiçte küçümsenecek bir şey değildi. O gece doğan çocuğun şerefine yemekler yedik, rakılar içtik. Gecenin sessizliğini yırtan mavzerleri peş peşe attık. Semerci gülerek adını siz koyun diyordu. Kimimiz Sarp olsun dedik, kimimiz Cesur olsun. Ana dururken bu anlamlı isimleri bebeğe neden vermek istedik bilemiyorum. Ama sonuçta çocuğun adı cesur kondu. Şimdi yirmili yaşları geride bırakan bu genç adama nice sağlıklı yaşlar diliyorum. 1988 yılında avcılık yaşamıma iki kazanım yaptım. Diyarbakır’dan uzun şase bir Land Rover araba aldım. O yıllarda istendiğinde her arabayı her yerde bulmak mümkün değildi. Orijinal İngiliz kasa bu araba benim emektardan sonra bana çok lüks gelmişti. Bir de Ramazan Öztürk’ten Simit Caron’u aldım. Öteden beri bu tüfeği çok beğenirdim. Hiç tereddütsüz Ramazan Öztürk’ün istediği bedeli verdim. Biraz dara düşüncede otuz beş çaplı Marlon tüfeğimi Mustafa Çınar’a sattım. Şimdi artık bölgede hiçbir avcıda olmayan orijinal iki tane 30,06 çaplı tüfeğe sahiptim. Üstlerindeki dürbünleri de çok güçlü ve sağlıklıydı. Haklı olarak Toroslar’daki hatırım pekişmişti. Hatta öyle bir yere taşınmıştı ki bölgede vurulan bütün tekelerin haberi bana ulaşırdı. Yalnız Simit Caron’un gez ve arpacığı yoktu. Spor yarım kundaklı bu Amerikan yapımı tüfeğe bir gez ve arpacık koydurmamız lazımdı. Bizim av yaptığımız yerler yerine göre çok sarp, yerine göre de ormanlık yerlerdi. Bu tüfeği avcı av kaçarken de kullanabilmeliydi.
DEVAM EDECEK