Küçük, büyük fark etmeksizin toplumun diline dolanmış olan 'Ego' kavramının esasitibariyle ne anlama geldiğini biliyor muyuz? Biliyorsak da ne kadar biliyoruz dersinizacaba?Ego, ne ezik olma, ne de ‘Dünyaları ben yarattım.' hissine...

Küçük, büyük fark etmeksizin toplumun diline dolanmış olan 'Ego' kavramının esasitibariyle ne anlama geldiğini biliyor muyuz? Biliyorsak da ne kadar biliyoruz dersinizacaba?Ego, ne ezik olma, ne de ‘Dünyaları ben yarattım.’ hissine sahip olma halidir. Kimilerinegöre haddini bilen, aynı zamanda potansiyelini sonuna kadar değerlendirme cesaretinikendisinde gören bir ruh halidir, kimilerine göre ise insanı, doğal ve otantik halinin dışınaçıkaran her türlü düşünce yapısıdır. Peki, hiç düşündünüz mü? Ne yapıyorsunuz dadoğal ve otantik halinizin dışına çıkıyor, egonuzu kabartıyorsunuz? Bencil olduğunuzdamı? Etrafınızdakileri düşünmediğinizde mi? Yoksa sürekli ‘Ben’ i vurguladığınız da mı?Cevabı akıl karıştırıcı olsa da hem hepsi, hem de hiçbiri... Malum, ego deyimi bize id vesuperego ile birlikte psikolojinin babası olarak bilinen Sigmund Freud’dan geliyor. Sağlıklıbir ego, dünyanın gerçekleriyle içimizdeki istekleri bağdaştırmanın yollarını arar ki insanyaratıcı gücünü, kendine özgü kişiliğini ifade edebilsin.Bir çocuğu düşünecek olursak; çocuk, zaman içinde başta anne baba olmak üzereçevresiyle ilişkiye geçtikçe, daha önce diğerlerinin kafalarında oluşmuş olandüşüncelerin (Kollektif Zihin) varlığıyla karşılaşır ve bu ortak zihnin ürünlerini, kendidüşünceleri olarak özdeşleştirmeye başlar. Bu özdeşleştirme adım adım kendi egosunuoluşturmaya başlamasının sinyallerini verir, bize. Çocuk, egonun gelişmesiyle, öncelikleiçgüdüsel arzularını algılamaya, tanımlamaya yönelir; yani açlığa bir anlam yükler ki, devamında karnını doyurmak için yiyecekleri nerede bulacağını, nasıl bulacağınıöğrenebilesin. Çevre, bu ihtiyaçlarını karşılamanın yollarıyla ilgili bütün kuralları birer birerönüne koyar. Bunlar olurken diğer yandan çocuğun belki de henüz bilmediği bilse de biranlam veremediği ‘Yasak, ayıp, tehlikeli, günah, saygı, uyum, edep, öncelik vb.’ gibisoyut kavramlar gün ışığına çıkar. Bunların tamamı dışsal kurallar olup, zaman içindefrenleyici ve yasaklayıcı güç oluşturan süperegoyu oluştururlar. Bu anlamda süperego, tam bir suçluluk duygusudur. Kişinin vicdanıyla ‘baş başa kalış’ halidir.İşte, aşkta, ailede, arkadaşlıkta kabul görmek, saygı duyulmak, sevilmek, değer görmek,beğenilmek, ilgi vs. tüm bunlar hanginizin hoşuna gitmez ki? Bunlar her insanın tatminetmek istediği, yegâne duygularındandır. Önemli olan bu duyguları nasıl tatmin etmeyeçalıştığınızdır aslında; Birilerini ezerek, küçük görerek mi, yoksa kendi benliğinizişekillendirmeye çalışarak, kendinizi geliştirerek ve iyi ilişkiler kurarak mı?Sosyal hayatınızda çok sık karşılaştığınız bir örnek size; insanların para, statü, eğitimvs. bakımından kendilerinden aşağıda gördükleri kişileri, ezerek aşağılayarak ego tatminisağlamaya çalıştıklarına pek de yabancı değilsinizdir, herhalde. Mesela müşteriningarsonu azarlaması, annenin çocuğu üzerinde kurduğu otorite, işyerinde patronundanfırça yiyen bir annenin evine temizliğe gelen kadına emirler yağdırması vs. Şöyle birbaktığımızda gördüğümüz şey, aslında tam da ‘Gücü yeten yetene…’yi vurgularnitelikte…PEKİ, NE YAPMAK GEREKİR?Tüm bunlardan kurtulmak için öncelikle, bir tür ‘Farkındalık’ geliştirmeniz gerekmektedir.Sonrasında profesyonel destek, terapi ve tedaviler, atlanılmamalıdır. Unutmayın; egonuzuoluşturan düşünceler, sırf siz öyle inanın diye uydurulmuş kısmi yalanlardır. Sizi özbenliğinizden uzaklaştıran tüm düşünce yapılarının kaynağı olarak tanımlanan egonunsizi kıskıvrak ele geçirmesine müsaade etmeyiniz.