PISA olarak kısaltılan Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı üçüncü raporu olan ‘Öğrenci Refahı' 2015 yılında yayımlanmıştı. 72 ülkede 15 yaş düzeyindeki öğrencilerin refah durumlarının incelendiği raporda; Türkiye;...
PISA
olarak kısaltılan Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı üçüncü raporu olan ‘Öğrenci Refahı' 2015 yılında yayımlanmıştı. 72 ülkede 15 yaş düzeyindeki öğrencilerin refah durumlarının incelendiği raporda; Türkiye; verileri incelenen 28 OECD ülkesi içinde ‘yaşam memnuniyeti’ sıralamasında 10 üzerinden 6.12 puanla son sırada yer almıştı. En mutlu öğrencilere sahip ülke 8.27 puanla Meksika olmuştu. Türkiye, OECD ülkeleri arasında matematikte 49, fen bilimlerinde 52 ve okumada 50’nci sırada yer alırken, sınav kaygısı da araştırmanın önemli konularından biri olmuş, sınava hazırlanmasına rağmen kaygılı ve stresli öğrencilerin oranı yüzde 58,8'i bulurken, yüzde 56 ise ‘ders çalışırken stres yaşadığını’ belirtmişti. Bu oranla Türkiye, İtalya'nın ardından öğrencilerin ders çalışırken en fazla kaygı duyduğu ikinci ülke olmuştu. Bu anlamda en az kaygı ise Hollanda’da idi.
Yazımın girişinde yaklaşık 3 yıl önce yayımlanan Pisa raporundan önemli gördüğüm birkaç noktayı vurgulayarak başladım. Ülkemizde çocuklar ve gençler, gözle görülür bir mutsuzluğa, kaygıya ve strese sahipler. Raporda da görüldüğü gibi Türkiye’nin kaygı düzeyi oldukça yüksek görünüyor. Peki nedir bu kaygıya sebep olan faktörler? Çocukları kaygıya itecek birçok maddenin arasından sadece birkaçını sıralamak gerekirse:
• Beklentiler (Anne-babanın ve ailenin geri kalanının, öğretmenlerin, arkadaşların, komşuların… çocuktan beklentileri)
• Geleceğe dair cevaplanmayan soru işaretleri
• “Değerler” kavramının çocuklara kazandırılamaması
• “Başarı” kelimesini anlamlandırmada işlevsiz düşünceler
• Öğrenilmişlik (Kaygının anneden-babadan öğrenilmesi)
• Genetik yatkınlık
Gibi nedenler çocukları ve gençleri kaygıya sürüklemektedir. Hayattaki tek başarı kriteri “sınav” olan çocuğun mutlu olabilmesi ne kadar mümkün tartışılmalıdır.
Sözünü ettiğimiz rapor, 15 yaş düzeyindeki öğrencileri kapsamakta fakat klinik ortamda gözlemlediğimiz bir nokta ise, kreşe başlayan çocukların dahi (ortalama 3-4 yaş baz alınırsa) mutsuz olduğu. Aslına bakarsanız çocukluk döneminden itibaren kaygıyla, stresle, mutsuzlukla büyüyerek okul hayatını, sosyal hayatını ileride iş hayatını, evlilik hayatını mutsuzluk, kaygı ve stresle yönetecek bir nesile imza atıyoruz. Anne-babaların bu noktada yapabileceği en güzel davranış, bir uzmandan destek alarak hem kendi hayatlarındaki “başarı”, ”mutluluk” kavramlarını anlamlandırması hem de çocuğun hayatında bu kavramları anlamlandırmasına yardımcı olmasıdır.