ANADOLU'NUN bağrından çıkmışlıktan söz ederek bizim gibi Anadoluluları yücelttiklerini sananlar, özünde bizi gariban, acınacak ve sahip çıkılması gereken insanlar konumuna düşürdüklerinin farkında bile değiller. Hakan Hatipoğlu,...

ANADOLU'NUN

bağrından çıkmışlıktan söz ederek bizim gibi Anadoluluları yücelttiklerini sananlar, özünde bizi gariban, acınacak ve sahip çıkılması gereken insanlar konumuna düşürdüklerinin farkında bile değiller.

Hakan Hatipoğlu, halkın genelde mağdurlara sahip çıktığını çok iyi bildiğinden, gönüllüler içinde, agresif çıkışları, saçma sapan tepkileri ve başarısız performansı yüzünden dışlanma noktasına gelen Cumali’ye kol kanat gererek prim toplama uyanıklığına girdi.
Ama bu davranışıyla çok antipatik olduğu gibi, Cumali yüzünden kutuplaşmaya ve gönüllülerin takım olamamasına, bu yüzden de müsabakalarda hep nal toplamalarına neden oldu.
Ne zaman Cumali elendi, Hakan normal kişiliğine bürünüp, gönüllülerin takım olması, dolayısıyla da takımın peş peşe galibiyetler alması sağlandı.
Cumali’nin kişiliği hakkında bir şey diyemem ama, peş peşe potalara girip elenmeyince, halkın kendisini desteklediğini sanarak Hakan Hatipoğlu’nun da gazıyla, ben ne imişim havalarına girdi.
Bu bana göre tıpkı Robinson Crusoe ve Cuma birlikteliğine benzedi.
Hakan Robinson’luğa soyunurken, Cumali’yi de Cuma yerine koydu.
Hadi Hakan Hatipoğlu bu yarışmada Cumali’ye, bu oyunun içinde bir strateji olarak yaklaştı diyelim.
Peki yorumcuların ve toplumun önemli bir kesiminin sürekli Cumali’den söz edip onu sahiplenmeye kalkmalarındaki amaçları ne olabilir?
Survivor’da onca yarışmacı, hem de milli sporcular ve çok eğitimli gençler elendi.
Onların hiç birinin adının sanının anılmaması, Cumali’nin sahilde kumlara isminin yazılıp gökkuşağına benzetilmesi ilginç değil mi?
Evlilik programlarında ve benzerlerinde, hatta kimi programlara izleyici olarak katılanlar bile, her gün ekranlarda boy göstermeye başlayınca halkın gözünde popüler hale geldiler.
Sıradan bu insanlar, özellikle deneyimsiz ve eğitimsiz gençlerin bazılarının, sırf bu yüzden hayatları felakete dönüşebildi.
Cumali de bu yarışmadan sonra eski işine gidemeyeceği imasında bulundu.
Hele hele, Survivor’dan elendikten sonra, uluslararası arenada ülkemizi temsil edip madalya kazanmış biri gibi havaalanında karşılanmasına ise gülmek mi, ağlamak mı gerektiğine inanın bir türlü karar veremiyorum.
“Yürüyen adam” lakabıyla birlikte “Türkiye seninle gurur duyuyor” sloganlarıyla kahramanlar gibi karşılanması trajikomik bir durumdu.
Nihayet Cumali’yi de belli havalara sokma başarısını gösteren bir toplum olduk.
Bakalım bundan sonra Cumali'yi nereye yürütecekler?
Cumali, çobanlık yapmış olabilir ama çoban olduğuna inanmıyorum.
Benim de çocukluğumda köyde dayımlara yalvar yakar sığıra gidip çobanlık yaptığım günler oldu.
Şimdi ben çoban mı oldum?
Cumali, halı sahada futbol oynayabilen çoban olarak da ünlendirilmeye kalkılırsa hiç şaşmam!
Cumali elendikten sonra gönüllüler, ünlüleri darmadağın etti.
Ama bu sefer de bu uyanıklar, gönüllülerin sevinçlerine kızıp, onlara olmadık hakaretler edip saldırarak pasifize etmeye çalıştılar, bunda da başarılı olup, son dokunulmazlığı kazandılar.
Ayrıca.
Cumali’nin Iğdır’dan İstanbul’a ve Beyaz Şov'a, sonra da Survivor’a kadar uzanan sürecinin salt Cumali’nin bir planı olduğunu düşünmem mümkün değil.
Bu bir proje ve bu projede bir televizyoncunun ya da gazetecinin parmağı olduğuna inanıyorum.
Iğdır-İstanbul yolculuğuna gelince, bu konuda bir şey söyleyemeyeceğim!
Iğdır-İstanbul arasını yürüyerek aşmak, her babayiğidin harcı değil gibi geliyor bana.
Bu yönüyle, Cumali bu yolu gerçekten kat ettiyse, kendisini içtenlikle alkışlıyorum.
İnşallah TV kanalları ve yazılı medya, bilgileri ve başarılarıyla bu ülkeye ve bu ülke insanına katkıda bulunan beyinleri de öne çıkarıp, toplumca tanınıp takdir edilmelerine yardımcı olurlar.
Özünde “Marifet iltifata tabidir.”
Bizde iltifat, marifete değil, marifetsizliğe ediliyor.