KİMİ dostlar geçmişe öykünüyor. Daha doğrusu.  Kültür anlamında erozyona uğradığımızdan dem vurup duruyorlar. Haksız da değiller. Kendi açılarından çok haklılar. Sanırım onlar, çok kültürlü, seçkinlerin sarmaş dolaş olduğu...

KİMİ

dostlar geçmişe öykünüyor.

Daha doğrusu.
Kültür anlamında erozyona uğradığımızdan dem vurup duruyorlar.
Haksız da değiller.
Kendi açılarından çok haklılar.
Sanırım onlar, çok kültürlü, seçkinlerin sarmaş dolaş olduğu bir ortamda serpilip büyüdüler.
Böylesine birikimli ve de örnek şahsiyetlerin feveran etmelerini anlamak mümkün.
Anlamak da yetmez.
Anlayışla karşılamak gerekir.
Ama bizim gibi, cahil cühelanın bol olduğu ortamlarda çok bulunmuşlar ise, bu konuda fazla feveran etmemeye özen gösterirler.
Aslında.
Cahilliğin ne olduğu konusunda, aramızda tam bir fikir birliği de yok gibi.
Okumayı teşvik ediyor, herkes okusun diyoruz.
Sonra da, okumuş cahillerden söz ediyoruz.
Diplomanın öneminden dem vururken, “Diplomalı cahiller” diyoruz.
Cahillikten kurtulmak için, herkes okumasına okusun da, ne okuması gerektiğini söyleyen de, bilen de, hatta söyleme cesaretini gösteren de yok!
“Dogma, insan aklının, insan aklını engellemesidir” diyenler var.
Bana göre de çok doğru bir tespit.
Dogma aklı engellediğine göre, cehaletin de dogmalarla sarmaş dolaş olmakla başladığını söylemek mümkün.
Ama buna karşın, bilimsellikten ve çağdaşlıktan söz edip, bu çizgide koşuşturmaktan söz edenlerin önemli bir bölümünde de, bir cehaletin söz konusu olduğunu, hatta bunların da bir başka ezberin içinde olduklarını iddia edenler var.
Bunlar da, aynı dogmalarla sarmaş dolaş olmuş ümmetçiler gibi, kendi yarattıkları tabulara tapınıp, papağan gibi bu tabuların söylemlerini seslendirip, onların belirlediği çizgide, körü körüne yürümeyi bırakın koşuşturmakla meşguller.
Örnek vermek gerekirse.
İlericilik ve devrimcilikten söz edenlerin önemli bir bölümü.
Sağdaki diktatörleri faşist diye yerin dibine batırırlarken, solda Küba lideri Fidel Castro gibi bir ömür boyu iktidarda kalıp, ayakta duramayacak hale geldiğinde, iktidarı mecburen kardeşine miras bırakanları diktatör olarak görmemek bir yana, devrimci diyerek yere göğe sığdıramıyorlar!
Bu konuda çok hoş bir değerlendirmeyi aynen aktarmakla yetineceğim:
“Bir takım sözde Marksistler manifestoya dindar bir tutucunun İncil’e yaklaştığı gibi yaklaşırlar.
Marx ve Engels hiçbir zaman tarihin geleceğini çizmeyi ve gelecek sosyalist kuşakları bağlayıcı bir dizi doğma (dar kalıplar) sıralamayı düşünmediler. Manifestoda da görülen bir tarih kuramıdır, insanların davranış ve düşüncelerini son çözümde hayatlarını kazanma biçimlerinin belirlediğini kabul eder, böylece her toplumun temeli onun ekonomik yapısıdır ve bu yüzden de tarihin itici gücü ekonomik değişmedir. Üretim güçleri, üretim ilişkileri ve biçimi toplumun ne yapması gerektiğini ortaya koyar."
Kısaca özetlersek:
Herkes kendisi gibi düşünen ya da aynı kulvarda koşan kişiyi bilge, diğerlerini ise cahil cühela gibi değerlendiriyor.
Yani.
Bilgeliğin ve de cahilliğin ne olduğunu bilen yok.
Bana göre.
Bu koşullarda, insanları ne bilge, ne de cahil olarak bir yere oturtmak çok zor gözüküyor!
Ben mi?
Kendimi çok bilge olarak gördüğüm yıllarda ne kadar cahil olduğumu, bilgisiz olduğumu sandığım dönemlerde ise, zaten bilginin bu denli ulaşılmaz evrensel boyutları karşısında, mevcut bilgilerimle, en azından bilgisizler arasında bilgelikten söz edebileceğime karar verdim!