CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, milletvekili seçiminde milletvekili seçilen, ancak Ergenekon davasında suçlu durumunda olduklarından dolayı, bu davaya bakan Mahkeme heyetince tahliye edilmeyen Mustafa Balbay ve Mehmet Haberal'ı 9 Kasım...
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, milletvekili seçiminde milletvekili seçilen, ancak Ergenekon davasında suçlu durumunda olduklarından dolayı, bu davaya bakan Mahkeme heyetince tahliye edilmeyen Mustafa Balbay ve Mehmet Haberal’ı 9 Kasım 2011'de Silivri’de ziyaret ettikten sonra aşka gelerek, "Burada aslında bir yargılama yapılmıyor. Burada bir adalet dağılımı söz konusu değil. Burada önyargılı olan yargıçların siyasi otoritenin emrinde olan yargıçların sadece oynadıkları bir tiyatro var. Bunun adına yargılama diyorlar. Ama bu görevler maalesef bazı yargıçlar tarafından engelleniyor. Onlara yargıç demeyi içime sindiremiyorum. Çünkü, yargıç vicdanıyla hareket eden kişi demektir. Toplumun beklentilerini, toplumun duygularını bilen ve ona saygı duyan demektir. Vicdan her şeyin üstündedir. Vicdanıyla hareket etmeyen bir yargıç, yargıç olabilir mi?" diye yargıçları aşağılayıcı şekilde bir beyanat vermişti. Silivri’de hakimlerin karşısına geçerek söylenen bu sözlerin “kurul halinde çalışan kamu görevlilerine görevlerinden dolayı hakaret” ve “adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs” suçlaması olarak gören, Silivri Başsavcısı Ali İşgören, tanzim ettiği fezlekeyi Adalet Bakanlığına arz etmiştir. Buraya kadar yapılan işlem, her milletvekiline uygulanan işlemin aynısıdır. Gerçekten, şu anda mecliste bulunan milletvekillerinin pek çoğu hakkında “dokunulmazlığın kaldırılması” için düzenlenmiş fezleke mevcuttur. Yani, fezleke, yalnız Kılıçdaroğlu için düzenlenmiş bir ilk değildir. Esasen, Kılıçdaroğlu, bir keresinde, "Neredeymiş Ergenekon örgütü, gösterin üye olacağım" demişti. İşte, Ergenekon örgütü, yüzünü gösteriyor, neden hiddetleniyor, şiddetleniyor, celalleşiyor anlamak mümkün değil. Grup toplantısında, elinde dilekçe, havaya kaldırıyor, gruba hitaben, "Dilekçem hazır, haydi dokunulmazlığımı kaldırın" diye haykırıyor, yani şov yapıyor. Yetmedi, grubunda bulunan tüm milletvekilleri de güya başkanlarına destek vermek için ellerinde, dilekçelerle meclis başkanlığına geliyorlar. Onlar da biliyor ki, bu girişimin sonunda ne dokunulmazlık kaldırılacak, ne de bu dilekçeler işleme konulacak? CHP, 1950 yılından beri yani muhalefete düştüğü tarihten itibaren, DP'nin, AP'nin ve DYP'nin hatta AKP'nin yaptığı barajlara, fabrikalara, limanlara, köprülere, yollara yani her türlü ülke yararına yapılanlara karşı çıkmış, çok kez engellemiştir. 6 aydan beri, Doğu ve Güneydoğu'da TSK, jandarma ve polis işbirliği içinde kırsalda ve şehirlerimiz içinde PKK ve KCK terörist unsurları ile cansiperane savaş yapılmaktadır. Artık inisiyatif Devletin eline geçmiştir. Her gün onlarca hain yakalanmakta ve etkisiz hale getirilmektedir. Bu arada, hükümeti ıskat etmek için kurulmuş olan başta Ergenekoncular olmak üzere müteaddit yapılanmalarda adı geçen general, subay, gazeteci ve siviller de tevkif edilmişlerdir. Böylece, geçmişin tortuları temizlenerek Türkiye’nin ufku açılmaktadır. Böylesine önemli ve hayati bir meselede dahi muhalefet etmek için illa CHP olmak mı gerekiyor.
Türk milleti, her şeyi çok iyi irdeleyip inceleyerek bir karara varıyor ve sandıkta bu kararını ortaya koyuyor. Neticenin bu güne kadar nasıl tecelli ettiğini görüyoruz. CHP'nin yaptığı bu her şeye muhalefetini halkımızın tasvip etmediğini anlaması ve görmesi gerekmez mi? Neden AKP'nin oyları hep yükselirken CHP'nin oyları neden düşüyor, üzerinde çok çok düşünmeleri ve yeni bir strateji üzerinde çalışmaları şarttır, elzemdir. Doğrusu bu değil mi?