Geçtiğimiz Kurban Bayramı, 90 yıllık hayatımın en acı ve en çok çok gözyaşı döktüğüm bayramı oldu. Polis ve askerlerimiz şehit oldu. Maden işçileri yaşamını yitirdi. 9 günlük bayram tatilinde meydana gelen kazalarda yollar yine kana...
Geçtiğimiz Kurban Bayramı, 90 yıllık hayatımın en acı ve en çok çok gözyaşı döktüğüm bayramı oldu. Polis ve askerlerimiz şehit oldu. Maden işçileri yaşamını yitirdi. 9 günlük bayram tatilinde
meydana gelen kazalarda yollar yine kana bulandı. Ana, baba, eş, kardeş, evlat ve dostların akan gözyaşı dinmedi ama ateş düştüğü yeri yakar. Kaza sonrasındaki acılar yürekleri dağladı. Bir ah ettim derinden, yer oynadı yerinden derler. Yaşamak başka, bu acıları duymak ve yazmak başka şeyler. Sarılacak bir ana, baba bulamayan çocuklar var. İnsanlar bir iş bulma ümidiyle kaçak olarak botlarla denizde yolculuk ederken boğuluyor. Günlerce sokakta yatmak, yağmurun altında şehirden şehire çocuğuyla yaya olarak ve sırtında eşya taşımak kolay mı? Evet konuşmak çok kolay. Yaşamak için, ev, iş, aş yok. Havalar soğudu, Allah razı olsun insanlarımız ve hükümetimiz mültecilere yardım ediyor ama bu insanlara tüm dünya yardım etmeli. Yardım etmemek insanlık ayıbıdır. Yurdumuzda da çok ihtiyaç sahibi ve işsizimiz var. Göreve atanamayan binlerce gencimiz var. İnşallah onlar da atanır ve işe başlar. Allah onların yardımcıları olsun. Bir ev neler istemez ki? Çok çocuk yapılsın isteniyor. Çocuklar büyüyor ve okula başlıyor. Asgari ücretli bir ailenin evi de yoksa nasıl yaşar? Ev de insanı kurtarmıyor. Okul masrafları, servis, babanın taşıt masrafı, ne yiyip, ne içecekler? Ne giyecekler? Bir de hastaları varsa, bu aileler nasıl geçinsin? Bu insanlar sevdikleri ve erişemedikleri yemekleri televizyonların ilgiyle izlenen yemek programlarında arzuyla izliyor. Dostlarım anlattı, bazı çocuklar annesine bağırıyormuş. 'Sen kötü annesin, bize öyle yemek, pasta yapmıyorsun' diyormuş. Bazısı da 'Ben de bundan isterim, ben de bundan isterim' diye tepinirmiş. 3-4 yaşındaki bazı çocuklar da aynı şeyi çarşıda yapıyor. Bu annelerin yüreğini düşünün. Bilhassa baba iş bulamamış, anne çalışıyorsa dışarıda iş, evde iş yapılıyorsa, ayrıca anne baba birbirine dokunaklı şeyler söylüyorsa, kavgalar evi huzursuz yapar. Bazı eşler çok çabuk sinirlenip Denizli horozu kesilir. Oysa sinirlenmeden makul bir ses tonuyla konuşulup izah edilirse, her şey daha olgun bir şekilde çözülür. Şimdi el ele olmanın zamanı. Bu durum her eş ve hatta herkes için geçerli. Dünya nereye gidiyor, belli değil. Kardeş kardeşin canına kıyıyor. Tüm insanlara yazık oluyor. Hepimiz Havva anamız, Adem babamızdan gelmeyiz. El ele yürümenin zamanı çoktan geldi geçti. Ömür çok kısa, bilhassa hırs ve bencillikten vazgeçmek ve ayağını yorganına göre uzatmak lazım. Birlik, beraberlik olan her yerde bereket vardır. Orada çiçekler açar. Yeter ki siz iyi niyet ve sevgi tohumlarını ekin. Hayatınızda herkesin hakkını bilin ve kimseyi kayırmayın. İhtiyacı olana yardım elinizi uzatın. İyiliğin karşılığını bir gün aynı kişi olmasa da başka bir kişiden görürsünüz. İnsanlara iyilik yapıp yardım etmek kişilere büyük sevinç ve mutluluk verir. Susuz kalmış bir çiçeğe, ağaca, hayvana su verdiniz mi, kendinizde bir huzur bulursunuz. Bilhassa sokak hayvanlarını doyurmak sizleri kazaya belaya karşı korur. Yazım çok yaraya dokundu. Dileğim odur ki, bundan sonra yüreği kanatan ne şehit, ne kaza, ne boğulmalar, ne savaş, ne evsizlik, ne sel, ne yangın, ne bomba, bütün cana kıymalar yok olup, her yer bayram havasına bürünür. Her insan kalbinin güzel yerini dinlesin. İnsanlar kimseye muhtaç olmadan yaşasın ve hiç kimse işsiz kalmasın. Ailelerin acısı dinsin. Yurtsuzlar barışla yurtlarına dönsün. Yazacak çok şey var ama yazımı sonlandırırken sizlere sağlıklı, başarılı, mutlu, acı ve gözyaşı olmayan nice bayramlar diliyorum.