ALMANYA özelinde, Batı Avrupa'yla referandum öncesi tırmandırılan gerginlik azalmıyor… Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu 'Nazi benzetmesi kişiye değil, uygulamaya yapılmıştır” şeklinde açıklama yapıyor. Şansölye...
ALMANYA
özelinde, Batı Avrupa’yla referandum öncesi tırmandırılan gerginlik azalmıyor… Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu “Nazi benzetmesi kişiye değil, uygulamaya yapılmıştır” şeklinde açıklama yapıyor. Şansölye Merkel ise bu sözleri “şüyuu vukuundan beter!” olarak algılayıp, Nazi dönemine Türkiye’nin atıfta bulunmasına son vermesini istiyor.
Merkel, hâlâ devlet insanı nezaketini koruyarak benzetmenin üzücü olduğun söylerken, Nazi betimlemesinin, örneğin faşist suçlaması gibi siyasi bir söylem değil, Alman yasalarına göre suç teşkil ettiğinden bahsetmiyor…
Türkiye Cumhuriyeti'nin en yetkili ağızlarının; Alman derin devletinin sistematik Türkiye düşmanlığı yaptığı (Bunu Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın dünkü basın toplantısında “Erdoğan karşıtlığı!” olarak da telaffuz etti) ve Almanya’nın teröre yardım ve yataklıktan yargılanması gerektiği suçlamaları, bunalımı normalin ötesine taşıyor…
Son olarak Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu’nun, bence de provokatif bir soru yöneltmiş olan Alman gazeteciye yanıt verirken, “Bull shit!” ( Argo deyimde, “öküz pisliği gibi lap diye düştün; saçmalama!”) şeklindeki, diplomasi dili içermeyen cümleleri elbette her türlü medyada yer buluyor.
Varsayalım, siyasetçiler yükselttikleri çatışmayı sonlandırdılar; “Dostum” Gabriel yazın tatile geleceğini söyledi; öbür dost, 30 yaşındaki Avusturya Dışişleri Bakanı Sebastian’a Belek’te golf oynama sözü verildi; ülkelerin halkına ne olacak? Yaralanan, gururları kırılan, aşağılanan insanlara?
Almanya’da, Hollanda’daki iptal kararını yerel birimler alıyor. İsviçre’de ise dün Zürih kantonu benzer bir duyuruda bulundu. Sözü edilen gelişmiş ülkelerde, genel idareden yapılan telkinlerle değil, halkın istemlerini direkt yansıtan küçük birimlerde kararların alındığı görülüyor.
Çünkü bu “huzur bölgeleri” başkalarının çatışmasının kendi yerleşimlerine taşınmasını istemiyor. Geçen hafta yayımlanan “Gürültü Kirliliğinin En az Olduğu 10 Şehir” şöyle sıralanıyor: 1- Zürih 2- Viyana 3- Oslo 4- Münih 5- Stockholm 6- Dusseldorf 7- Hamburg 8- Portland (ABD) 9- Köln 10-Amsterdam… Fark etmişinizdir; ilk onda Batı Avrupa dışından yalnızca bir şehir var…
Turizmi küçümseyen anlayış, ülkemizi ziyaret eden Batı Avrupalı konuğun, ülke nüfuslarının yarısı bile etmediğini bilmiyor. Yani Türkiye, bu ülkelerden hâlâ “tekrar konuğu” kabul ediyor. Türkiye’ye gelmeyi bir nedenle tercih etmemiş olan çok büyük bir yüzdeyi ülkemize yöneltmek varken, şimdi de bize güvenip bu ortalamayı sağlayan insanları küstürmemeyi nasıl başaracağız?
2015 yılında yurtdışına çıkan 53,4 milyon kişisiyle, 1,7 milyon gecelemeyle (!); 67,5 milyar Avro harcama yapan bir ülkeden, Almanya’dan bahsediyoruz. 5,6 işsizlik oranı ile, dünyanın en iyi istatistiğini verdiği rakamları filan sıralamaya gerek duymadan…
Aslında galiba işin en trajik bölümü; son gelişmeler karşısında sektörlerini koruma adına onurlu bir karşı duruş sergilemesini beklediğimiz turizmcinin, tam da aksine yıvış yıvış eyyamcılık kokan açıklamaları görünüyor. O zaman da bize çok söz düşmüyor…