Kadına yönelik gaflarıyla (da!) bilinen Bülent Arınç son olarak HDP Milletvekili Nursel Aydoğan'a,
Kadına yönelik gaflarıyla (da!) bilinen Bülent Arınç son olarak HDP Milletvekili Nursel Aydoğan'a, "Bir kadın olarak sus" deyince yine gündeme oturdu. Alanya basınının, bir zamanlar annesinin Alanyalılığından dolayı hemşeri sayıp, yere göğe koyamadığı; Alanya siyasetinin onun üzerinden şekillendiği Arınç giderayak şimşekleri üstüne çekti.
Cumhuriyet Gazetesi'nin pazar günkü sayısında Zeynep Miraç, Arınç hakkında bir yazı kaleme aldı. Miraç Arınç'ın gaf yapmadığını ama kadını cinsiyetinden ayrı düşünemediği, insan görmediği için böyle davrandığını yazıyordu. Yazar, Arınç'ın kadına düşman ya da maço olduğu için değil, içinde yaşadığı değerler yumağı ona böyle öğrettiği için sürekli kadına ayar verme derdinde olduğunu yazısında belirtmişti.
"İçinde yaşadığı değerler yumağı" sözünden yola çıkarak bir fantazya(!) geliştirdim. Arınç'ın, Girit asıllı Alanyalı olan annesinin memleketinde büyüdüğünü varsayıp, ona değişik bir gençlik kurguladım... "Eğer" diye söze başladım...
Muhtemelen bir yaz günü tatile geldikleri Alanya'da, "ucundan accığını!" kaptırdığı Sıhhiyeci Mustafa abinin, "Tuzlu deniz suyu iyi gelir" önerilerine uyarak denizle tanışsaydı... Değmesin diye parmaklarıyla şortunu öne doğru tutup, etrafında bir gören var mı bakınırken, yanı başında denize giren kadınları fark etseydi...
Su kabağıyla yüzme öğrenmeye çalışan, içine su dolan elbiseleri hafifçe şişmiş yerli kadınları ya da Alanya'nın mayoyla denize giren ilk modern genç kızlarını görseydi... Tanısaydı karşı cinsi; onların da insan olduğunu, saklanacak ya da sergilenecek vücut kıvrımlarıyla değerlenemeyeceğini kavrasaydı erkenden...
Alanya orta okulu ve lisesine gidiyor olacaktı... 1960 sonrasının özgürlük ve demokrasi ortamında gençlerin düşüncelerini serbestçe dile getirdiği kaliteli eğitim yuvasında... Belki bir fikir kulübünün üyesi olacaktı. Belki de Fransızca öğretmeni, değerli folklor araştırmacısı aydın insan, annesi gibi Girit kökenli olan Kemal Özbayrı'nın yazıp sahneye koyduğu, "Harput'ta Bir Amerikalı" oyununda kız arkadaşlarıyla birlikte o da sahne alacaktı. Gurup çalışması içinde o kızlara, repliğini başarıyla uyguladığı için hayran olacaktı...
Erkek arkadaşlarıyla plajda voleybol oynasaydı, gazozuna maçlarda terleseydi; varsa bir gizli sevgilisi, onu izleseydi uzaktan... Balığa çıksaydı ya da kıyıdan olta sallasa. Belki de "akşama iki tek" diyeceğim ama biliyorum yapmazdı!
Şehrin hemen ortasında, deniz kenarındaki Kukumavk diskoda; tamam müdavimi olmasaydı ama hiç olmazsa 1960'lardaki Fransız kafilelerine eşlik eden Alanya gençliği(!) olarak yerini alsaydı. Asla içmezdi ama ota saran genç Fransız kızlarının dağıtmadan eğlenmesini hayranlık ve şaşkınlıkla izlerdi muhtemelen. Kemal beyden öğrenmiş olabileceği, "Voulez vou coucher avec moi?" demesine fırsat kalmadan genç kızın ona, "Ambras mua fort!" demesiyle neye uğradığını şaşırırdı...
İlk deneyimini yaşasaydı onunla, asla unutamazdı. Öğrenirdi, avcılığın yalnızca erkekle sınırlı olmadığını. Onu özgürce isteyen, arzu eden kadına hem saygı duyar, hem de özgüveni gelişirdi; beğenildiği için. İşin en kötüsü, seçici olurdu o an itibarıyla!
Yaz aylarında, Alanya'da yeterli konaklama olanağının olmadığı, yerli ve yabancı turistlerin evlerde misafir edildiği günleri yaşayacaktı. Eğer bir konuk almışlarsa evlerine, farklı kültür ya da kişilerle yaşamı paylaşmışlarsa, Türkiye'nin henüz görmediği çok farklı bir deneyimi tatmış olacaktı...
Üniversite ya da başka bir nedenle İstanbul'a gidip, oradaki esnafın mini şort ve etekli turisti yozlukla karşıladığını gördüğünde, aynı kızlarla Alanya esnafının çarşı ortasında tavla oynadığı günleri hatırlayıp onları ayıplayacaktı...
Eğer Alanya Yüksek Tahsil Derneği'nin bir üyesi olabilseydi ya da sonrasında o yıllarda çok aktif olan Turizm Derneği'nde yer alsaydı; içinde yaşadığı değerler yumağı o şekilde örülseydi mesela, kadına karşı bu kadar kaba olur muydu Arınç? Ne dersiniz?