DÜN dedik ki...
DÜN
dedik ki...
"Değişen dünya siyaseti, iç savaşlar filan derken, son üç beş yıldır Alanya yeniden yabancı yatırımcı almaya başladı ama bu kez doğudan. Piyasa; İranlı, Iraklı, Beyrutlu, Lübnanlı yatırımcıdan geçilmiyor."
Şöyle devam ettik...
"Alanya'nın ana caddedeki popüler mekanları 3-4 milyon liraya el değiştiriyor. Misal Lübnanlı bir arkadaş geliyor, sahilde çoğu kaçak bu tip işletmelerin ortamına bayılıyor, "Kaç papel burası" diyor, 3-4 milyon lira hava parasını gözünü kırpmadan verip anahtarı teslim alıyor."
Finali şöyle yapmıştık...
"Lübnan'da namaz kaç rekat, Mixx'de devamlı harekat' sloganları mı duyacağız, Keykubat sahillerinde."
Bilen bilir, sahilde Mixx adlı bir işletme var.
Dün bu satırların sizlerle buluşmasının ardından, önce işletmecisi, ardından müdürü aradı, "Biz Lübnanlı veya Arap değiliz" dediler.
Gerçi yukarıdaki ifademizde "Mixx'i Araplar işletiyor" demedik ama arkadaşlar alınmışlar, bu yüzden buradan ilan edelim.
Şu an isimlerini anımsayamadığım Mixx'in işletmecileri, müdürü, çalışanları Türk vatandaşıdır.
***
Dünkü kaldığımız yerden devam...
***
Krizi derinlemesine hissetmeye başlayan vatandaş, parasını nereye harcıyor, hangi sektörler revaçta, hangileri dibi yaşıyor, gelin biraz nostalji yapıp geçmişi ve bugünü birlikte inceleyelim.
Çocukluğumun Alanya'sında en gözde sektörler; otelcilik, dericilik ve kuyumculuktu.
Oteli olan adama ister şaşı ister sağır, ister kumarbaz ister alkolik olsun, gözü kapalı kız verildiği, saygıda kusur edilmediği yıllardı.
90'lardan söz ediyorum.
Oteli, derici veya kuyumcu dükkanı olanlar el üstünde tutulur, isimleri filanca derneklerin, falanca meslek odalarının, siyasi partilerin yönetimlerinde, belediye meclisi listelerinde en baş sıraya yazılırdı.
"Para" ve buna paralel "Güç" onlardaydı çünkü.
Alanya Lisesi'nden mezun olup peşi sıra Alanya'daki ünlü bir dericide çalışmış eski bir turizm personeli olarak şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki, her akşam kazanılan paralar öyle cüzdanla veya çantayla değil, çuvalla, hatta çuvallarla taşınırdı patronun ofisine.
Şehrin "jet sosyetesi" olarak konumlandırılan ve "kapalı devre bir hayat" yaşayan otelciler pek insan içine çıkmadığından, birkaçının fotoğrafını, ismini cismini ancak gazetelerde, eğer demeç verirlerse televizyon ekranlarında falan görürdük.
Otelci demek, "Şehrin TÜSİAD heyeti" demek, ALTİD demek, "Ağalar Kulübü" demekti.
Günümüzde otelcilerden büfe kirası bekleyen, siyasi konjonktür sebebiyle olsa gerek suya sabuna pek dokunmayan ALTİD, bir dönem kodu mu oturtur, Türk medyasının amiral gemisi Hürriyet Gazetesi'ne "Devlet'i arıyoruz" diye tam sayfa ilanlar verirdi.
Misal, çarşı merkezindeki orta şekerli turistik bir kuyumcuya karı koca Alman bir çift girdiği anda kepenkler anında kapatılır, içeriye ikinci bir müşteri alınmaz, Alman müşteriler "yoğun bakım"a alınır, bir dedikleri iki edilmez, açlarsa en afilisinden yemek, susamışlarsa en kralından içecek getirtilir, hatırı sayılır bir alışveriş yaparlarsa da, kuyumcunun sahibinin klimalı son model otomobiliyle önce iyi bir diskoya götürülür, yedirilip içirildikten sonra da otellerine kadar bırakılırlardı.
Misal bir derici dükkanına cüzdanı şişkin İskandinav bir aile girdiği anda o dükkanda adeta hayat durur, personel o ailenin etrafında pervane olur, anneye babaya ayrı, çora çocuğa ayrı, hatta memleketlerindeki eşe dosta, baldıza bacanağa bile deri ceket, deri mont satılırdı.
Şimdi kriz yaşadığımız Avrupalılarda o zamanlar para vardı azizim, para.
O zamanlar ne yoktu Alanya'da, biliyor musunuz?
Hafızayı fazla zorlamayın, ben söyleyeyim.
Misal, otellerde "Her Şey Dahil Sistemi" yoktu.
Oteller, sadece geceleri yatılan odalardan, belki disko veya restoran çıkışı odaya varmadan önce bir iki drink alınan barlardan ibaret mekanlardı.
Kim icat ettiyse, bu "Her Şey Dahil Sistemi" büktü belimizi.
Bilen bilir, Her Şey Dahil'i yanlış anlayan turistlerle uğraştık, boğuştuk kaç sene.
Misal, Alanya'daki ismi lazım değil beş yıldızlı bir otele Her Şey Dahil Sistemi paketiyle gelen Rus bir aile, Atatürk Bulvarı üzerindeki ünlü bir pastanede saatlerce yemiş içmiş, hesap ödemeden kalkarken kollarına yapışıp adisyonu uzatan garsona, "Ne parası lan! Biz Her Şey Dahil paketiyle geldik. Para mara yok" demiş, civarda dükkanı olan bir iki esnaf bakmış ki ortam gerilecek, hemen polise haber verilmiş, karakoluydu ifadesiydi derken, iş sonradan ortaya çıkmıştı.
Otellerin neredeyse tamamında gece saat 23.00'ten sonra Her Şey Dahil Sistemi bittiği için 22.59'a kadar merdiven altında patatesten imal edilen beleş votkayı, yüzde 80'i sudan imal edilen fıçı birayı içip körkütük sarhoş olan, yetmezmiş gibi tam Her Şey Dahil saati biteceği anda alabildiği kadar alkol şişesini kapıp soluğu odasında alan, içmeye burada devam edip alkol komasına giren turistleri de çok görüntüledik, hastane köşelerinde.
Diyeceğim o ki, kim icat ettiyse bu Her Şey Dahil Sistemi'ni, gidip onun yakasına yapışalım, ondan hesap soralım.
Başta dedik ya, "eskiden en popüler meslekler otelcilik, dericilik ve kuyumculuktu" diye.
Gelelim günümüze...
Artık simitçiyle çaycı, çiğköfteciyle tavukçu, dönerciyle ayrancı dönemi başladı.
Para şimdi onlarda var azizim.
"Soslu Tavuk", "Pıtır Tavuk", "Hötür Burger", "Çıngıraklı İnek", kısacası salla sallayabildiğin bir mekan ismi, kafası çalışan bir iç mimara şekilli bir mekan hazırlat, koy tavuğu patatesi, daya kolayı gazozu, al sana en popüler mekan.
Sonra buldun mu bi Arap, Lübnanlı müteşebbis, çak üç beş milyon liraya, yan gel yat, keyfine bak!
Buradan gençlere sesleniyorum.
Üniversite sınavına girip kazanırsanız, en fazla sigortasız ve "part taym" adı altında 600-700 Türk papeline bi simitçide, tavukçuda çalışırsınız.
Yok, gözü karartır da bi tavukçu simitçi açarsanız, hayatınızın kurtulma olasılığı yüzde 82,4'tür, benden hepinize birer abi tavsiyesi.
(Şaka diyorum. Siz yine de okuyun. Günümüzde pek kıymeti harbiyesi kalmasa da eğitim, bilgi her şeydir. Elinizde bir diploma, kolunuzda bir altın bilezik olsun.)
Sabrınız ve anlayışınız için teşekkür eder, saygılar sunarım.
(BİTTİ)