Yıllar önce küçük oğlum Barbaros Azakoğlu İlköğretim Okulu'nda okurken, ben de onların sınıf annesiydim. Bir seferinde üç sınıf çocukları Antalya'ya götürmüştük. Gezi programının bir bölümü de Antalya Müzesi'ydi....
Yıllar önce küçük oğlum Barbaros Azakoğlu İlköğretim Okulu’nda okurken, ben de onların sınıf annesiydim. Bir seferinde üç sınıf çocukları Antalya’ya götürmüştük.Gezi programının bir bölümü de Antalya Müzesi’ydi. Üç otobüs müzeye doğru yola koyulduk.Müzenin önüne vardığımızda otobüsün biri oradan ayrılmış, diğeri ise ayrılmak üzereydi.Hemen sorduk. “Diğer otobüs nerede, ne çabuk müzeyi gezdiniz?”Aldığımız cevap “Bizi müzeye almadılar, öbür sınıf gitti, biz de gidiyoruz” şeklindeydi.Bizim öğretmenimiz de, ben de çok şaşırdık. “Uzaklardan, Alanya’dan geldiğinizi söylemediniz mi?” dedim. “Söyledik” dediler, biraz da kırılmış ve üzülmüşlerdi, çekip gittiler.Orada sadece bizim sınıf ve otobüsümüz kalmıştı.Öğretmenimiz “Biz de gidelim” dedi, ben kendisine “Hayır, ben bir görüşeyim, bakalım neden almamışlar?” dedim.Görevlilere sordum, “Hayırdır, öğrencilerin müzeye girmesine neden izin vermediniz?” dedim.Cevap “Efendim çocuklar müzede gürültü yaparlar, hem müzemize önemli misafir gelecek bugün” şeklindeydi.Ben de kendisine “Yazıklar olsun size! Bu çocuklar 140 kilometre yoldan gelmişler, siz onları müzeye almıyorsunuz. Bu ülkenin çocuklarından daha önemli misafir kim olabilir ki?” dedim.Öğretmenimiz de kırılmıştı, “Gidelim Saliha Hanım” dedi.Ben de kendisine “Hocam, bir otobüs dolusu çocuğa ne cevap vereceğiz, bu çocuklar bugün bu müzeyi görecek” dedim.Görevliye “İşte sizin gibiler yüzünden tarihi eserin ne demek olduğunu, kıymetini bilmeden yetişiyor çocuklar” dedim.Devam ettim “Bulduğu taşı ya duvar yapıyor, ya hela taşı, yada dışarıdan gelen birine satıyor” dedim.Epeydir otobüste bekleyen çocuklara “İnin bakalım çocuklar” dedim…Sıra oldular, girişin önüne geldiler. “Haydi çocuklar, sessizce doğru içeri giriyorsunuz…”Görevli şaşırdı, “Aman efendim” falan demeye başladı.Ben de “Buraların sahibi bunlar, tabi ki gezecekler” dedim.Bizim sınıf kırk kişi civarındaydı. Çocuklar hiçbir yere zarar vermeden, kırmadan, dökmeden heyecan içinde müzeyi gezdiler.Şimdi ısrarlarımız sonucu müzeyi gezen çocuklar da, müzeyi gezemeden dönen çocuklar da o günü hiç ama hiç unutmamışlardır… Müzeyi gezemeyen çocuklara öğretmenleri ne gerekçe söyledi, bilmiyorum.Bunu niye anlattım, artık zaman değişti, okuduğum bir yazı bana bunları hatırlattı.“Yürü. Konuşma. Bağırma. Durma. Önüne bak!” denilen alandan çıkarmışlar müzeyi. Türkiye’de ilk defa yalnızca çocukların birkaç geceyi müzede geçirecekleri ortam yaratılmış.Çorum Müzesi’nin bu projesi çok ilgi çekici.Müze Eğitim ve Uygulama Merkezi’nde öğrenciler bina içindeki yatakhanede kalıyorlar. Oradaki işliklerde resim yapıyorlar. Başka etkinlikler de yapıyorlar. Tarih ve sanat eğitimi veriliyor…Müzenin yemek hizmeti yok, bu hizmeti de hemen yakınındaki bir otel üç öğün ağırlayarak veriyor. Bu projeyi Orta Karadeniz Kalkınma Ajansı ve Çorum Valiliği birlikte yapmışlar.Bana çok ilginç geldi. Alanya’ya çok uygun. Bu proje dünya çocuklarına da açılabilir. İşte size turizm için bir çeşitlilik. Bir destinasyon daha, benden söylemesi. Yetkililere duyurulur… Hoşçakalın.