ÖĞRETİM üyeleri bir bildiri yayınladı. İmza sayısı 1.120. Bu, hiç de azımsanmayacak bir rakam. İmza atanların kaçının bildiriyi okuduğunu bilmiyorum. İnşallah çoğu okumadan imzalamıştır. Böyle bir şey mümkün mü? Tabii ki mümkün....

ÖĞRETİM

üyeleri bir bildiri yayınladı.

İmza sayısı 1.120.

Bu, hiç de azımsanmayacak bir rakam.

İmza atanların kaçının bildiriyi okuduğunu bilmiyorum.

İnşallah çoğu okumadan imzalamıştır.

Böyle bir şey mümkün mü?

Tabii ki mümkün.

Şimdi sizlere bu bildirinin önemli kısmını aktarıyorum.

“...Bu ülkenin akademisyen ve araştırmacıları olarak bu suça ortak olmayacağız! Türkiye Cumhuriyeti, vatandaşlarını Sur'da, Silvan'da, Nusaybin'de, Cizre'de, Silopi'de ve daha pek çok yerde haftalarca süren sokağa çıkma yasakları altında fiilen açlığa ve susuzluğa mahkûm etmekte, yerleşim yerlerine ancak bir savaşta kullanılacak ağır silahlarla saldırarak, yaşam hakkı, özgürlük ve güvenlik hakkı, işkence ve kötü muamele yasağı başta olmak üzere anayasa ve taraf olduğu uluslararası sözleşmeler ile koruma altına alınmış olan hemen tüm hak ve özgürlükleri ihlal etmektedir. Bu kasıtlı ve planlı kıyım Türkiye'nin kendi hukukunun ve Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası antlaşmaların, uluslararası teamül hukukunun ve uluslararası hukukun emredici kurallarının da ağır bir ihlali niteliğindedir.

Devletin, başta Kürt halkı olmak üzere tüm bölge halklarına karşı gerçekleştirdiği katliam ve uyguladığı bilinçli sürgün politikasından derhal vazgeçmesini, sokağa çıkma yasaklarının kaldırılmasını, gerçekleşen insan hakları ihlallerinin sorumlularının tespit edilerek cezalandırılmasını, yasağın uygulandığı yerde yaşayan vatandaşların uğradığı maddi ve manevi zararların tespit edilerek tazmin edilmesini, bu amaçla ulusal ve uluslararası bağımsız gözlemcilerin yıkım bölgelerinde giriş, gözlem ve raporlama yapmasına izin verilmesini talep ediyoruz...”

Bu açıklamayla, açıkça güvenlik güçleri yani devlet eleştirilmiyor, suçlanıyor.

Terör örgütüne dönük en küçük bir eleştiri yok.

Sanki devlet durup dururken bu tür bir müdahalede bulunuyor.

Bu bildiriyi teröre karşı olan, bu ülkeyi ve bu ülke insanını düşünen bir insanın onaylaması mümkün mü?

Bana göre mümkün değil.

Kimi insanımız, salt AKP karşıtlığına dayalı olarak, bu bildiriye imza atan akademisyenleri savunabiliyorlar.

Burada suçlanan AKP değil, Türkiye Cumhuriyeti devleti ve güvenlik güçleridir.

Böyle bir bildiriyi imzalayan akademisyenlerin tümünün bildiriyi dikkatlice okuduklarını sanmıyorum, daha doğrusu okumamış olduklarına inanmak istiyorum.

Çoğu oda ve derneğin, hatta sendikalarla demokratik kitle örgütlerinin, bir ideolojinin aktif yandaşı olduğu ortada.

Mesleki dayanışma adına kurulmuş sendikalarla, bazı mesleki kuruluşların bünyelerinde, farklı dünya görüşüne sahip insanlar bulunsa da, örgütün üst yönetimi bir ideolojinin temsilcisi durumunda olabiliyor.

Sendikalarda, özellikle de tabiplerle barolarda bu tür tavırları görmek mümkün.

İşte bu yüzden de, kimi yapılanmalarda üst yönetim bir eylem ya da bildiri düzenlediğinde, bu yapı içinde yer alanlar, sorgusuz sualsiz, bu eyleme katılabiliyor ya da bildiriye imza atabiliyor.

Burada, farklı dünya görüşüne sahip olmayı ve bu doğrultuda bir yapıda yer almayı eleştirmek mümkün olmadığı gibi, doğru da değil.

Şahsen benim doğru bulmadığım şey; ideolojik fanatizmin körlüğünde, ülkemize ve ülke insanımıza zarar veren eylemlere bilerek ya da bilmeden destek vermektir.

Hele hele, ülkemizin kanayan yarası olan terörle ilgili olarak, güvenlik güçlerimizi eleştirerek, terör örgütünün değirmenine su taşıyacak açıklamalarda bulunmayı anlayışla karşılamak mümkün değil.

Hangi dünya görüşüne, dinsel ya da mezhepsel, hatta etnik yapıya sahip olursak olalım, yarınlarımız adına, istisnasız hepimizin, biran önce aklımızı başımıza toplamamızda yarar var.