Zamanında yapacaksın her şeyi...
Zamanında eğiteceksin, zamanında yönlendireceksin, zamanında eleştireceksin, zamanında seveceksin...
Zamanında dikip, zamanında sulayacak, zamanında hasat edeceksin.
Sözün özü, zamanında yapacaksın her şeyi...
Zamanında geleceği görüp, zamanında önlemini alacaksın...
O süreyi geçirdin mi; ya da geç kaldın mı, ömrün, ahlarla, vahlarla, “keşkelerle, geçer...
Tıpkı... Tıpkı bizim gibi...
Ulus olarak, “olayları zamanında değerlendirme, zamanında önlemini alma, zamanında uygulamaya koyma” becerisinden (ne yazık ki) yoksunuz.
Yakın tarihimiz içerisinde bu yeteneğe, bu beceriye sahip tek bir insanımız, tek bir önderimiz çıktı; ancak onun da bu ülkenin taşlarını oturtmaya ömrü yetmedi...
Ulu Önder Büyük Atatürk, bu yeteneğe sahip, seçilmiş bir insandı...
Ama O’nun ardıllarından hiçbiri; onun, zekâ, yetenek, öngörü ve kültürünün yarısına bile sahip olamadığı için; ülkemiz, dertten, tasadan, sıkıntıdan kurtulamadı, (hâlâ da) kurtulamıyor...
Atatürk’ün, zamanında çözdüğü sorunlar bile; O’nun ardıllarının, beceriksizlikleri, iş bilmezlikleri, sağgörü ve sağduyudan yoksunlukları nedeniyle teker teker hortlar oldu.
Bu ülke, bugün hâlâ gericilerle ve gericilikle boğuşuyor; Ermeni kopuntusuyla (diaspora) baş edemiyor; Kürtçülük belasının altından kalkamıyorsa, bunun en büyük nedeni; bunların önlemlerinin zamanında alınmamasıdır.
Başka bir anlatımla, ülkeyi bu duruma düşürenler; Ulu Önder’in zamanında aldığı önlemleri, (onun ölümünden sonra) tavsatan, gevşeten ya da tümden kaldıran, her türlü öngörüden yoksun ardıllarıdır.
Ulu Önder’in en büyük devrimlerinden biri olan, “Ana Dille Kulluk Etme Hakkı” askıya alınmasa; “Türkçe okunan ezan, tekrar Arapçaya dönüştürülmese”, bugün bu boyutta irticadan söz edilebilir miydi?... Türkiye, bu kadar Doğu ile Batı arasında bocalar mıydı?...
İnsanlarımız, iğrenç Arap yayılmacılığının etkisinde, bu denli kalır mıydı?...
Ermeni olayları, (biraz ciddiye alınıp) zamanında dünyaya anlatılsaydı; “soykırım zırvalıkları”, bu ülkelerin parlamentolarında böyle pervasızca konuşulup, tartışılır mıydı?...
Türkiye, uluslararası düzlemlerde (platform), bu denli sıkıştırılabilir miydi?...
Ulu Önder Büyük Atatürk’ün sağlığında izlediği “doğu politikasından” ödün verilmese; köy enstitüleri kanalıyla yurdun en ücra köşelerine kadar yayılan eğitim ve kalkınma seferberliği çökertilmese; bugün “Kürtçülük” diye bir sorun olur muydu?...
Türkiye Cumhuriyeti 100 yaşında...
Bugün hâlâ tek bir kelime Türkçe bilmeyen Kürt kökenli yurttaşlarımız var. “Yurttaşımız” diyoruz ama yurttaşımızla, tercüman aracılığıyla konuşabiliyoruz. Böyle bir şey olabilir mi?
Kim bunun suçlusu?...
Ona zamanında bu eğitimi vermeyenler, bunu savsaklayanlar, Ülkeyi sadece Batı’dan ibaret sanan yöneticiler(!), siyasetçiler(!)...
Zamanında yapacaksınız her şeyi...
Zamanında ekip, zamanında alacaksınız ürünü...
* * *
Bir başka konuya geçmek istiyorum.
Kırk beş yıldır Alanya’dayım.
Kırk yıldır bu topraklarda, “Alanya’nın il olmasının gereği” konuşulur.
Konuşulur da ne olur?
Hiç, koca bir hiç.
Bir arpa boyu da yol kat edilmez ...
Sadece ve sadece konuşulur, sadece ve sadece laf üretilir.
Bu denli laf üretileceğine, zamanında bunların önlemi alınsaydı; bugün Alanya çoktan il olmuştu.
Zamanında yapacaksınız her şeyi...
… …
Kırk beş elli yıldır Alanya Havaalanından söz edilir.
Ne oldu?
Bırakın havaalanını, helikopter inecek yer kalmadı Alanya’da.
Oysa, bundan yirmi yıl öncesine kadar, Alanya’nın hem doğu, hem batı yakasında havaalanı yapacak ölçekte araziler vardı.
Her yer beton tarlası oldu.
Havaalanı da Gazipaşa’ya kaydı.
… …
İl olalım, il olalım, il olalım...
Hadi olalım...
“Olalım” demekle, olunmuyor ki...
İl olması halinde, gelecek kamu kurumlarını nereye yerleştireceksiniz?... Hazır mı askeri birliklerin konuşlandırılacağı arazi?...
Ya da defterdarlığın geleceği bina?...
Hazır mı özel idarenin, imar müdürlüğünün, köy işlerinin... binaları?...
Bu birimlere tahsis edilecek binaların bulunduğu cadde ve sokaklar, o trafik yoğunluğunu kaldıracak düzeyde mi?...
Efendim hele bi il olalım, gerisi goley(!)...
Göç yolda düzelir!...
Düzelmez efendim, düzelmez...
Yaşadık ve gördük, düzelmiyor işte...
Zamanında düşüneceksiniz her şeyi...
Zamanında tasarlayacaksınız.
Zamanında özgüleyeceksiniz...
Alanya’nın geleceğinin işlendiği imar planlarına gözünüz gibi sahip çıkacaksınız, onlarla yaz boz tahtası gibi oynamayacaksınız.
İmar planlarında belirlenen yolları, “bu denli geniş yollar bizim neyimize” diye daraltmayacaksınız.
Ankara’yla, zamanında iyi ilişkiler kuracaksınız.
Başvuru makamlarının soruları için, zamanında dersinize çalışacaksınız. Daha onlar sormadan; “...işte arazi, işte alt yapı, işte öz kaynak...” diyeceksiniz...
Paftaları yetkililerin önüne serip; “İl binaları için özgülediğimiz araziler, binalar şu, havaalanı için özgülediğimiz arazi bu...” diyeceksiniz.
“Bu arazilerin altyapısı da hazır ayrıca...” diyeceksiniz. Ya da diyecek durumda olacaksınız.
Zamanında düşünecek, zamanında hazırlanacak, zamanında yapacaksınız her şeyi...
Zamanında…