MADALYONLARIN hep iki farklı yüzü vardır, tıpkı hayatın; aynı konuya farklı pencerelerden bakan insanları gibi. Gece ile gündüz, hayal ve gerçek, doğruyla yanlış gibi. Her duruşun her oluşun bir de ters yönü vardır. Bazen...
MADALYONLARIN
hep iki farklı yüzü vardır, tıpkı hayatın; aynı konuya farklı pencerelerden bakan insanları gibi.
Gece ile gündüz, hayal ve gerçek, doğruyla yanlış gibi.
Her duruşun her oluşun bir de ters yönü vardır. Bazen görmekten kaçarız o diğer yönü, bazen görmezlikten geliriz hatta bazen görmemek, bakmamak için çabalarız.
İnsanoğlu olarak doğruyu takdir edebilme, başarıyı destekleyebilme gibi güzel huyları fobileştiriyoruz. Kendimiz başarılı olamıyor isek, yada bir çıkarımız yok ise başkalarını takdir etmekten itina ile kaçıyor hatta bir tık daha ileri gidip onları karalamaya çalışıyoruz.
Hiç olmadık yerlerden, saçmasapan dedikodular giydiriyoruz başarısını taşıyamadıklarımıza.
Oysa Elif duruşunun diğer yüzü vav duruşudur. Elif gibi olabilenlerin, doğru olanların diğer halidir vav. Başarıyı takdir edebilmektir. Sizden daha iyi olana ulaşabilmek için çalışmak ama onun başarısı karşısında da saygı ile eğilebilmektir.
"Kâfire karşı Elif gibi dimdik, Allâh'a karşı Vav gibi eğilirim." diyor Necip Fazıl.
Hakkı, doğruyu, güzeli, iyi olanı Allâh isminin altına saklıyor. Hakka eğiliyor Necip Fazıl.
Yapmamız gereken tam olarak budur işte. Hakka eğilip hataya dik durabilmeli insanoğlu.
Sırf birilerinin işine gelmiyor diye, çalışan, çabalayan insanlara leke sürülmeye çabalanmamalı.
Yerel siyasetten sıyrılıp Türkiye genelinde ki duruma bakmanızı istiyorum biraz.
Gerçekten bu Recep Tayyip Erdoğan bu kadar kötü bir adam mı? Gerçekten bu adam çıkarları için mi çabalıyor? Gerçekten şu an yerinde başka bir isim olsa ne değişirdi?
90'ların ilk yılları idi Türkiye'ye gelişim.
Yunanistan'da büyüyen bir çocuktum ve Türkiye'yi ilk defa görecektim. Bu topraklara dair unutamadığım ilk anım, sınırdan geçerken Yunan askerlerin kontrol edip elime geri verdikleri oyuncak kedimi, Türk bir askerin beni ağlata ağlata elimden alışıydı. O oyuncak için günlerce ağlarken sonrasında bir kuru ekmek ve üç beş zeytin için ağlayacağım aklıma gelmezdi. Yunan topraklarında yaşadığımız lüks hayata inat annemin ille de vatanım deyişi idi bizi geri getiren. O dönem Başbakan Yıldırım Akbulut idi. Beni Türk vatandaşı saymayan ve beni vatandaşlığa almayan bu vatanda annem sesini duyuracak bir merciye hiç ulaşamadığında gözyaşları sel olmuştu günlerce.
Şimdi o çocuk hala içimde bir yerlerde ve o çocuğunun Türk olduğunu ispatlamaya çalışan anne, evinde Recep Tayyip Erdoğan dendiğinde saygı ile eğiliyor. Bana kaç yaşındasın, ne gördün de ne anlayacaksın diyorlar. Pek çok insandan daha çok şey gördüm çocuk yaşta. Anarşinin hat safhada yaşanması sonucu ne olur, darbe sonrası bir devletin vatandaşlarının yaşadıkları neler olur öğretti bana anılarımda duran yaşanmışlıklar.
O dönemleri yaşayan çocuk şimdi neden Recep Tayyip Erdoğan diyor?
İki gündür küçük bir kız ile Erdoğan'ın konuşması gösteriliyor her yerde. Bir cümle takılıyor kulağıma gözlerimi dolduran. "Sen en çok neyi seviyorsun?" diye soruyor Erdoğan, "Seni..." diyor küçük kız. Küçücük bir kalbin kahramanı oluyor Erdoğan. Hesapsız, çıkarsız, günahsız bir yüreğe sevgi olarak düşüyor.
Ulaşabiliyoruz biz bi şekilde Recep Tayyip Erdoğan'a. Ulaşanlara bir şekilde derman oluyor.
Onun iktidara geçtiği günden beri sorun edilen o kadar çok şey çözüme ulaştı; o kadar çok şey başardı ki; belli bir kitleye ağır geldi bu. Yılların verdiği başarısızlık öykülerinin inadına bir başarı hikayesi yazdı Recep Tayyip Erdoğan. İşte sırf bu yüzden ya çıkar için yandaş gözüktü birileri ya da düşman kesildi hazımsızlığın verdiği sancı ile. Nihayetinde başaramadılar ne Elif gibi durmayı, ne de vav gibi eğilmeyi.
İnsanoğlu sanırım kaybetmeden değer bilmemekte ısrarcı. 2013 yapımı, J.Vanderbilt'in senaryosunu yazıp, R. Emmerich'in yönetmenliğini yaptığı, C. Tatum, J. Foxx, M. Gyllenhoal, J. Clarke, R. Jenkins'in başrol oyunculuğunu paylaştıkları Beyaz Saray Düştü adlı film geliyor aklıma bu günlerde sürekli. Filmi izlerseniz beni daha iyi anlayacağınıza eminim.
Kötü olmayanı, çamura bulayarak kötü gösteremezsiniz. Yaşadığımız hayat öyle kısa ki, çıkarlar için doğruyu görmezden gelmenin anlamı yok. Çalışan, çalışmayan kendisini fazlası ile gözler önüne sermekte.
Siz ne düşünüyorsunuz bilmiyorum ama ben; dış güçlere karşı doğruyu savunurken Elif gibi dimdik, küçücük bir kızın karşısında ya da bir şehit annesinin önünde vav gibi eğilen o koca adamın önünde ancak vav gibi eğilirim...