HÜKÜMET hakkında en ufak bir eleştiride bulunanın
HÜKÜMET
hakkında en ufak bir eleştiride bulunanın "vatan haini" ilan edildiği, MHP lideri Bahçeli hakkında en küçük bir eleştiri yapanın "FETÖ'cü", CHP lideri Kılıçdaroğlu'na yönelik en küçük eleştiride "AKP'nin trolleri" yaftası yapıştırılan garip bir süreçten geçiyoruz.
Hele Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Devlet Büyüğü" kimliği ile tam bir dokunulmazlık zırhı içerisinde.
Bir bakıyoruz, ülkenin bir şehrinde bir üniversite öğrencisi "Devlet büyüğüne hakaret" suçlamasıyla gözaltına alınıyor, bir bakıyoruz bu kez başka bir şehirde yaşlı başlı amcalar ve teyzeler aynı suçlamalarla karakollara çekilip ifadeleri alınıyor, "bir daha yapmaması" kaydıyla adli kontrol şartıyla salıveriliyor.
Siyasete karşı vatandaşın "muhalefet" etme görevi kısıtlanıyor, gözaltı kararlarıyla adeta aba altından sopa gösteriliyor ve halkın muhalif bir düşünce geliştirmesinin önüne sanki set konuluyor.
Oysa, edep ve saygı sınırları çerçevesinde Atatürk'ün bile eleştirilmesinden yanayım, keza Cumhurbaşkanı ve Başbakanın da, muhalefet partisi liderlerinin de.
Çünkü, muhalefet olmadan iktidarın olmayacağını, iktidar olmadan da muhalefetin hiçbir işlevinin kalmayacağını düşünenlerdenim.
Hükümetin yaptığı iyi şeyleri tasvip etmek kimseyi AKP'li yapmayacağı gibi, yaptığı olumsuz hareketleri eleştiriyor olmak da kimseyi vatan haini yapmaz.
Asıl olanın, her şartta ve her durumda doğruyu konuşabilecek kadar şahsiyet sahibi olabilmek olduğunu düşünüyorum.
Uzlaşma kültürümüz ne yazık ki çok sığlaştı.
"Ben Müslüman'ım" diyen koca koca adamlar bile sosyal paylaşımlarında küfrü, hakareti, ağza alınmayacak sözleri sarf etmekten geri durmuyor.
"Bu adam benim sahip olduğum görüşlerime bir eleştiri getiriyor, bir dinleyelim, belki haklı tarafları olabilir" demiyor büyük bir çoğunluk ne yazık ki.
En küçük eleştiriye bir saldırı, bir küfür, bir tahammülsüzlük refleksi geliştiriliyor anında.
Bunlar çok tehlikeli gelişmeler, hele de Alanya gibi kozmopolit, 72 milletten insanın yaşadığı turizm memleketlerinde.
Yüzde 99'u Müslüman Türkiye'nin bir şehri olan Alanya'da Hıristiyan da var, Yahudi de.
Bu şehirde Müslüman da, Hıristiyan da, Yahudi de, Sünni de, Alevi de aynı mahallede, aynı apartmanda, aynı sitede kardeş kardeş oturuyor ve yaşıyor ama bazı çevreler lüzumsuz yere ortamı germeyi sürdürüyor.
Bu lüzumsuz gerginlikten son olarak Alanya'nın gururu, Türkiye Cumhuriyeti'nin Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu da nasibini aldı.
Sosyal medya hesabından üç ayrı dilde "Antalya'dan ve memleketim Alanya'dan tüm Hıristiyan Ortodoks dostlarımıza mutlu Noeller" mesajı yazarak tüm dünyaya önemli mesajlar veren Bakan Çavuşoğlu'nun bu mesajını Alanya'da örümcek kafalı bazı yobazlar çarpıtarak başka yerlere çekmeye çalıştı.
Üzülerek takip ettik.
Kimi, Bakan Çavuşoğlu'nun bu paylaşımının altına, "Bıktık bu medeniyetten. Filistin yanıyor, Irak yanıyor, Suriye yanıyor, Ortadoğu'daki Müslümanlar yanıyor ve siz medeniyetten bahsediyorsunuz öyle mi?" diye yorum yazarken, kimi de, "Ne geldiyse Müslüman'ın başına, kafire şirin ve medeni gözükmeye çalışmaktan geldi. Tahareti bile bilmeyenlere ne medeniyeti öğreteceksiniz. Ben bugüne kadar bir kafirin kurban bayramını, ramazan bayramını, kadir gecesini kutladığına tanık olmadım. Size de dost dediklerinizi gözden geçirmenizi tavsiye ederim" yorumu yaptı.
Daha önce yazmıştım, yinelemekte yarar var.
Bunlar çok tehlikeli, özellikle Alanya'daki yabancı konuklarımızı rahatsız edecek yorumlardır.
Ve ne yazık ki Alanya'da niyetlerini artık daha açık yazıp çizmeye ve söylemeye başlayan, dinler arası hoşgörünün en güzel örneğini sergileyip çok yerinde bir mesaj paylaşan koskoca Dışişleri Bakanı'nın paylaşımını bile sabote etmeye çalışan, Hıristiyanları ve Yahudileri düşman belleyen, bugün sadece sosyal medyada saldıran, yarın ise ne yapacakları kestirilemeyen böyle bir güruh var.
"Alanya'yı yönetenlerin ve Alanya'daki dinamiklerin dikkatine" diyor, adeta "iç savaş" çığırtkanlığı yapanlara karşı gereken önlemlerin şimdiden alınmasını ümit ettiğimi belirtmek istiyorum.