SON yıllarda, partilerimizde, partinin kendi iç dinamikleri dışından, farklı dünya görüşlerine sahip siyasetçiler kolayca yer alabilmekteler. Böyle bir birliktelik, yeni kurulan partilerde örneğin, rahmetli Özal liderliğindeki ANAP'da...

SON

yıllarda, partilerimizde, partinin kendi iç dinamikleri dışından, farklı dünya görüşlerine sahip siyasetçiler kolayca yer alabilmekteler.

Böyle bir birliktelik, yeni kurulan partilerde örneğin, rahmetli Özal liderliğindeki ANAP’da başarılı olmuş, farklı görüşlerdeki insanlar bir araya gelerek, yepyeni bir anlayışla ülkeyi yönetme becerisini gösterebilmişlerdi.

Kimi dönemlerde de transferler yoluna gidilmişti.

Bu yol, belli şaibelere neden olurken, bu transferler yüzünden bir sürü olumsuzluklar hatta yolsuzluklar gündeme gelebilmişti.

Bunlardan farklı olarak, farklı seçmenlerden oy toplama adına, farklı görüşlerdeki insanlar partilere transfer edilmeye başlandı.

Bu yöntemin pek başarılı olduğu söylenemez.

Ama en ilginci ise, siyasi kutuplaşmaların tavan yaptığı dönemlerde, üretimin içinde yer almamış, mesleğinde bile başarılı olamamış, parti geleneğinden ve terbiyesinden, hiyerarşik düzeninden bir haber olan, bürokraside asli görevi nedeniyle değil, mevcut iktidarla ters düşmüş kimi beyinlerle, medyada yazar çizer olarak yer alarak iktidar karşıtlığıyla öne çıkarak ahkam kesen laf ebeleriyle, siyasi çıkışları özellikle de şovlarıyla medyada sürekli yer alarak, karşı ideolojiye savaş açanların bazı partiler tarafından kontenjandan milletvekili yapılmaları hatta partinin en önemli görevlerine getirilmelerinin, partilerin işleyişine ve de geleneğine büyük zararlar verdiğini görüyoruz.

Özellikle, suçlanan hatta yargılanan kimi bürokratların özellikle öğretim üyelerinin kimi partilerin listelerinden milletvekili yapılmaları, partilere yarardan çok zarar getirmekte.

Özellikle bu yanlış alışkanlık CHP’de tavan yapmış durumda.

CHP’de Tuncay Özkan ile Mustafa Balbay’ı örnek olarak gösterebiliriz.

Tuncay Özkan, İzmir CHP İl Kongresi'ni karıştırdı.

Yaptığı şey, bir nevi, dağdan gelenin bağdakini kovmaya çalışması gibi bir şey!

Mustafa Balbay ise, yılların CHP’sinde, mevcut yönetim ve lider tarafından tepeden inme milletvekili yapılmasına karşın, parti içinde çok sayıda deneyimli ve başarılı siyasetçiler varken, partinin genel başkanlığına soyunabilmesi.

Bu çıkışı, bir vefasızlık olarak değerlendirmek de mümkün.

Bu, ben diye başlayan bir bencilliğin bir yansıması.

Türkiye’de siyasi görüşü yüzünden cezaevine girmek sanki bir meziyetmiş gibi değerlendirilirken, partililer de bu tür insanları, medyanın da ciddi katkılarıyla öve öve yere göğe sığdıramazken, bu kişiler de kendilerini kahraman, bulunmaz Hint kumaşı gibi görmeye başladılar.

Aynı yanlışı, geçmişte içeri girmiş kişilerin de bir meziyetmiş gibi sürekli gündeme taşımalarında görüyoruz!

Partili olmanın, parti içinde yıllar boyu emek vermenin neredeyse bir anlamı kalmadı!

Geçmişte, partilerde yıllar boyu önemli görevlerde bulunmuş deneyimli isimler, dışarıda mesleğinde başarılı olmuş, toplumun saygınlığını kazanmış, kimi beyinleri ince eleyip sık dokuyarak, partiye ciddi katkılarda bulunacaklarına inandıklarında sahiplenerek parti içinde belli görevlere getirirlerdi.

Özellikle yerel yönetimlerde ve belediye başkanlıklarında bu insanlardan yararlanılırdı.

Milletvekilliği konusu ise, öyle kolay kolay ulaşılabilecek bir yer değildi.

Bugünse, medya maymunu haline gelmiş, ekranlarda onunla bununla tartışıp kavga etmiş kişiler partilere transfer edilip baş tacı edilebiliyorlar.

Bu da, siyaseti çirkinleştirirken, siyasetçilerin saygınlığını da ortadan kaldırıyor.