Büyük Alim İbn Arabi, Fütühat-ı Mekkiyye adlı eserinde Fatiha suresi hakkında kısa ama öz açıklamalar yaparken hidayete erenlerin yolu (ihdina's sırata'l müstakim), gazaba uğrayanların yolu ve nefs arasındaki ilişkiyi şöyle açıklar:...

Büyük Alim İbn Arabi, Fütühat-ı Mekkiyye adlı eserinde Fatiha suresi hakkında kısa ama öz açıklamalar yaparken hidayete erenlerin yolu (ihdina's sırata'l müstakim), gazaba uğrayanların yolu ve nefs arasındaki ilişkiyi şöyle açıklar: "Nefs her iki yolun başında durmuş, eğri yolun sonunun helak, doğru yolun sonunun ise kurtuluş olduğunu görmüş, her nereye giderse kendi aleminin onu takip edeceğini anlamıştır. Nefs doğru yol üzere yürüyerek Rabbinin mertebesine yönelmek isteyip; ancak sana ibadet ederiz; sözüyle bunun kaynağının bizzat kendisi olduğunu öğrendiğinde, aciz kalmış ve onu başaramamış. Bunun üzerine; ancak senden yardım isteriz; ayetiyle yardım dilemiş, Rabbi de onu; bize hidayet ver; dileğine karşı onu ikaz etmiştir. Nefs bunun farkına varmış ve şöyle demiş; bize hidayet et; böylelikle sırat-ı müstakim (doğru yol) sözüyle görmüş olduğu şeyi ki o senin zatının bilgisidir nitelemiştir." Ve büyük Alim İbn Arabi sözlerini El-Mevakıf kitabının yazarı Nifferi'nin "Helakinin kaynağı sensin" sözüyle açıklamalarına devam etmektedir.

Fakat biz burada büyük üstadın açıklamalarına ara verip, nefs konusuna ki bu konu doğru yol ile yanlış yolu seçmedeki en büyük etkendir, geri dönelim. Nefsi, ego, benlik veya üstünlük kompleksi olarak da tanımlamak mümkündür. Ne olarak tanımlarsak tanımlayalım sonuç olarak onu kontrol altında tutmak insanlık görevi olarak karşımıza çıkmaktadır. Aksi taktirde onun bizi götüreceği yol azap olunanların ve sapkınların yolu olacaktır.

Psikolojinin kurucularından Alfred Adler, nefs ya da üstünlük kompleksi için şöyle bir anlatımda bulunmakta ve bunu insanın ruhsal bir hastalığı olarak kabul etmektedir: "Üstünlük amacı her insanda bir kişisellik ve biriciklik damgasını taşır. Temelinde yaşama verilen anlam yatar ve bu anlam sözcüklerle dile getirilebilecek gibi değildir. İnsanın yaşam üslubu üzerine inşa edilmiştir. Bu anlam insanı kendisi tarafından yaratılmış bir ezgi gibi sarıp sarmalar. Pek acele bir davranışla üstünlük amacının özel bir biçimini tanımlamaya kalkmamız doğru olmayacaktır. Ama üstünlük amaçlarının tümünde ortak bir özelliği saptayabileceğimizi söyleyebiliriz. Bu da 'Tanrı gibi olmaktır." (Yaşamın anlam ve amacı-Alfred Adler)

Sorun da işte tam burada yatmaktadır. Sorunun kendisi nefsin, egonun ya da üstünlük kompleksinin altında yatan şey "Tanrı gibi olmak" düşüncesi, yani şirkin kendisinin ortaya çıkışıdır.

- DEVAM EDECEK -