Çoğu öğrenci için kâbus, aşırı heyecan, yoğun kaygı (anksiyete) dahası ‘dünyanın sonu' olarak nitelendirilen ‘Sınav', eğitim öğretimin gerek ilk ve ortaöğretim, gerekse lisans ve yüksek lisans aşamalarında öğrencileri,...

Çoğu öğrenci için kâbus, aşırı heyecan, yoğun kaygı (anksiyete) dahası ‘dünyanın sonu’ olarak nitelendirilen ‘Sınav’, eğitim öğretimin gerek ilk ve ortaöğretim, gerekse lisans ve yüksek lisans aşamalarında öğrencileri, ciddi bir biçimde etkisi altına alan bir geçiş sürecidir. Öğrencilerin sınav öncesi makul kabul edilen düzeyde stres, kaygı ve heyecan yaşamaları elbette ki normaldir. Peki ya olur da dozu kaçarsa?

‘Her şeyin azı karar, çoğu zarar’ diye boşuna dememişler. Bir miktar kaygı, aslında kişinin yaşamı boyunca var olması gereken vazgeçilmez parçalardan biridir. Öyle olmalıdır. İçinizde yaşadığınız ‘hafif düzeyde kaygı’, inanın hedeflediğiniz yolda en büyük yardımcılarınızdan bir tanesidir. Daha çok gayret eder, daha sıkı çalışır, daha planlı olmaya çabalarsınız. İçinizdeki minimize kaygı ve türevleri, size amaçladığınız hedefe ulaşma noktasında zaman zaman çeşitli sıkıntılar yaratmayacak değil. Bu noktada üzerinize düşeni yapmayı bilirseniz; inanın kaybedeceğiniz hiçbir şey olmayacaktır.

TEVEKKÜL…

Ne çok severim bu kelimeyi… Mümkün olduğunca kullanır, çevremdeki insanlara da sık sık hatırlatırım. Tevekkül terim anlam olarak, “Bir amaca ulaşmak için gerekli olan her türlü önlemi alarak; elinden gelen tüm gayreti gösterdikten sonra kalben Allah'a bağlanıp ona güvenmek, sonucu Allah'tan beklemek” anlamına gelmektedir. Ne güzel değil mi?
Elinden gelenin en iyisini yaptıktan sonra zaten kalben rahat hissetmez mi insan? İşte, hafif sınav kaygınızın yoğun stres ve kaygıya dönüşmesine engel olarak elinizden geleni yapın ve gerisini Allah’a bırakın.

SAĞLIK…

Sınavlar yüzünden kendi sıhhat ve sağlığını sıkıntıya soktuğu gibi ailesine de zorlu günler yaşatan öğrencilere az çok her biriniz rast gelmişsinizdir diye düşünüyorum. Aşırı heyecan, yoğun stres ve kaygıya bağlı olarak ne yazık ki pek çok öğrenci – yaş farkı olmaksızın- uykusuzluk, cilt problemleri, mide sorunları, şiddetli göz ve baş ağrıları, kas sorunları, eklem ağrıları, yeme problemleri hatta bazen yeme bozuklukları ile karşı karşıya gelmekte, somatize olmaktadır. Tüm bunların en büyük dezavantajı ise öğrencilerin olumsuzluklarla baş etmek yerine kendilerini daha da strese sokarak, kapasitelerinin dışında beklentilerle, bildikleri soruların dahi cevabını unutabiliyor olmalarıdır.
Sağlık, bizim en büyük zenginliğimizdir. Bedenimiz, bize bahşedilen eşsiz bir armağandır. Bu nedenle ‘sağlam bir kafa’ istiyorsanız; sağlığınıza dikkat etmelisiniz. Sporu ve müziği hayatınıza olabildiğince yerleştirmenizde büyük fayda var…

KORKU…

Sınav heyecanın en büyük nedenlerinden birisi de korkudur. Bu korkunun kaynağı ise sınav sonucunun kişiliğinizi ve değerinizi belirleyen temel bir etmen olduğunu düşünmenizdir. Oysaki sınavların tek amacı, edindiğiniz bilgiyi ölçmektir. Bir araçtır sınavlar, amaca giden yolda. Eğer ki başarısız olursanız, yapmanız gereken tek şey ve de odaklanmanız gereken ana düşünce, bir dahaki sefere biraz daha çalışıp konu ile ilgili bilginizi arttırmanız, biraz daha gayretli olmanız, eksiklerinizi fark ederek telafi programları ile açığı kapatmanız gerektiğidir. Sınavda başarılı olamamak; ne sizin yetersiz ve de değersiz olduğunuzu, ne utanç duymanız gerektiğini ne de başarısız olduğunuzu gösterir. Sınavların telafisi elbette var; fakat yitirilen sıhhat ve sağlığın telafisi, ne yazık ki çoğu zaman mümkün dahi değil!

HIRS…

Şişirilmiş ego, tevazudan uzak donuklaşmış beton yürekler, paylaşımdan uzak, samimiyetsiz ve yalnızca çıkara dayalı ilişkilerin kurulduğu bir hayat… Evet, ne yazık ki özellikle eğitimin ortaöğretim, lisans ve yüksek lisans aşamalarında sıkça karşılaşılan durumlardan yalnızca birkaç tanesi, bahsini ettiklerim… Ne gerek var?
‘Büyüklük’ hiç hoş bir şey değil ki! Paylaşımdan, samimiyetten, içtenlikten uzak,’yalnızca varsa yoksa ben’e dayalı hareket etmek, size inanın hiçbir şey kazandırmaz, hoş kazandırıyor gibi görünür ama inanmayın, yanılmayın, bana kalırsa ‘iyi insan’ olmaktan vazgeçmeyin.
Paylaştıkça çoğalır mutluluklar, paylaştıkça azalır stres, kaygı… Arkadaşlarınızla yapacağınız fikir alışverişleri, sosyal aktiviteler, plan program çizelgeleri eminim ki sizi yoğun kaygının pençesinden ivedi bir hızla çekip alacaktır. ‘Hayır, ben iyi olamam, iyi oldum da ne oldu, ne değişti?’ diyenleriniz varsa; onlara sesleniyorum, bir kez daha deneseniz ne kaybedersiniz ki? Kazanacağınız onca güzel şeyin ihtimaline karşı bile olsa atacağınız tek bir adım, size bir şey kaybettirmez. Hele ki kazanacağınız, kendi hayatınızsa…


‘DENİYORUM, DENİYORUM, DENİYORUM AMA…’

“Aileme, arkadaşlarıma, çevremdeki pek çok kişiye anlattım yaşadığım sıkıntılarımı; ama benim çarem yok, onlar da çözüm bulamadı. Bir iki sırtımı sıvazladılar dahası ‘Sen yaparsın’ dediler inadına inadına kafama çiviyle çakarmış gibi. Oysaki bu beni strese sokuyor, daha çok baskı hissediyorum, Yapmak zorundayım, al işte yapamazsam sefil bir hayat beni bekliyor diye düşünmekten kendimi alıkoyamıyorum. Başarısız ve de yetersizin tekiyim, olmuyor, yapamıyorum, bir türlü üzerimdeki baskıyı, yoğun kaygıyı yenemiyorum, gücüm kalmadı” diyorsanız, işte o vakit profesyonel destek almanız, son derece yerinde olacaktır. Psikologlar, psikolojik danışmanlar size bu konuda gerekli desteği vererek içinde bulunduğunuz ve de sizi rahatsız ettiğini düşündüğünüz durumdan çeşitli terapiler, ödevler, plan program vs yolu ile sizi size yeniden kazandırmak için çalışacaklardır. Elbette ki etki mekanizması ‘Sizsiniz.’ Öncelikle sizin istemeniz şart.
Sevgili ebeveynler, öğretmenler, öğrenciyle yakın bağlantısı olan kişiler(eş, sevgili, arkadaş vs); sınav kesinlikle ve kesinlikle öğrencinin sıhhat ve sağlığından, ruh halinden önemli değildir. Olmamalıdır da…
Çocukları üzerinde çeşitli baskılar kuran, aşırı ketum, despot ve ‘Buna mecbursun, başka çaren yok’cu ebeveynler, üzgünüm ama bu şekilde davranmaya devam ettiği sürece kaybettikleri hem çocuklarının başarısı, hem boşa geçen zaman, hem de Allah korusun çocukları olabilir. –Tekrar söylüyorum makul seviyede olmasında asla sıkıntı yok; olur da dozu aşarsanız diye bilgi vermek amacıyla söylüyorum-.
Yaşı, cinsiyeti fark etmeksizin kalem tutan, okuyan, öğrenen sevgili öğrenciler; sınavı ya da başarısızlığı kendinize dünyanın sonu ilan etmeyin. Sizler, birer yarış atı değilsiniz. Sürekli değişen sisteme inat var gücünüzle çalışarak gereksiz ayrıntılara zaman harcamaktan ve önemsiz olan her şeyi önemli yapmaktan vazgeçin. Planlı, programlı olmak, -işler istenildiği gibi gitmese de- kişiye her zaman +1 kazandırır. Kazanmak varken ne diye hayatınızı eksilerle doldurasınız ki? Sizce de öyle değil mi? Bence bir düşünün. Mutlu günler!