ŞİDDET, fiziksel, psikolojik ve ihmal yaratan ve istenmeyen bir durumdur. Kadına yönelik şiddet kadının istemediği durumlara zorlandığı, temel özgürlüklerinin kısıtlandığı veya tamamen elinden alındığı durumların tümü olarak tanımlanmaktadır. ...
ŞİDDET
, fiziksel, psikolojik ve ihmal yaratan ve istenmeyen bir durumdur. Kadına yönelik şiddet kadının istemediği durumlara zorlandığı, temel özgürlüklerinin kısıtlandığı veya tamamen elinden alındığı durumların tümü olarak tanımlanmaktadır.
Anne olan bir kadına uygulanan şiddet ise tüm aile bireylerinin fiziksel ve ruhsal sağlığını tehdit eden bir durum haline gelir. Babanın yıkıcı davranışları, annenin fiziksel ve ruhsal bütünlüğüne zarar vermekle kalmaz, annenin annelik becerileri üzerinde, çocuğun ise fiziksel ve ruhsal gelişimi üzerinde telafisi zor olumsuz etkiler yaratır.
Anneye uygulanan şiddet, bebeği henüz anne karnındayken etkilemeye başlar. Gebelik dönemindeki anneye karşı uygulanılan erkek şiddeti, annenin stres ve kaygısını arttırır, annenin düşük yapmasına kadar gidebilecek olumsuz sonuçlar doğurur.
Doğum sonrası dönemden itibaren babanın anneye uyguladığı şiddet, annenin çeşitli psikiyatrik bozukluklar yaşamasına yol açabilir. (depresyon, intihar riski, travma sonrası stres bozukluğu, alkolün ve maddenin kötüye kullanımı gibi). Annenin psikiyatrik bozuklukları, çocuğun yeterli ver gerekli ilgi ve şefkat almamasına, tıbbi gereksinimlerinin sağlanamamasına, düzenli ve sağlıklı beslenememesine, öz bakımının sağlanamamasına, okul devamlılığının bozulmasına ve olası duygusal sorunlar için uygun desteğin alınmamasına neden olabilmektedir.
Annenin şiddet görmesi, anne-çocuk ilişkisi üzerinde de olumsuz etkilere neden olur. Şiddet gören anne ve annenin deneyimlediği olumsuz duyguları, çocuk tarafından da benimsenir ve içselleştirilir. Bunun sonucunda çocuk, duygusal ve fiziksel doyuma ulaşılamadığı için anneye bağımlı hale gelir. Diğer yandan çökkün durumdaki anneden ayrışmayı ve bireyselleşmeyi arzuladığı için suçluluk duyar. Her iki durumda da çocuk ihtiyaçları karşılanamadığı için anneye karşı yoğun öfke besler ve bu öfkeyle mücadele etmesi için savunma mekanizmalarını üst düzeyde kullanmaya başlayabilir.
Aile içi şiddetin yansımaları, baba-çocuk ilişkisi üzerinde de kendini gösterir. Normal şartlarda baba, çocuğun hayatında önemli rol oynar. Anne-çocuk arasındaki ilişkinin arasına girerek, çocuğu bireyselleşmeye, anneden ayrışabilmeye ve sağlıklı gelişmeye çağırır. Bu ideal durumda baba, güven veren ve güçlü bir figür olarak çocuğun iç dünyasında yer edinir. Bunun aksine, aile içi şiddetin var olduğu ailelerde baba, korkulacak, tehlikeli, kaygı yaratan, tutarsız ve öfkeli bir birey olarak görülür. Özellikle okul öncesi dönemde, baba ile özdeşleşmeye ihtiyaç duyan çocuk, evde şiddet uygulayan birey ile ailenin bakımını üstlenen birey imgeleri arasında gidip gelmesinden dolayı kafa karışıklığı yaşar ve güvenli bir baba-çocuk ilişkisi gelişmesi zorlaşır.
Aile içi şiddetin anne-baba üzerinden çocuğa olan olumsuz etkilerine ek olarak, çocuğun gelişimini doğrudan etkilediği de gözlenmiştir. Aile içi şiddetin var olduğu ailelerde çocuğun özgüven eksikliği, kırılgan kendilik, değersizlik hisleri gibi kendilik problemleri, parmak emme, alt ıslatma, uyku problemleri, yoğun kaygı durumu, depresif duygudurumu, davranış bozuklukları gibi psikolojik problemler, arkadaş ilişkilerinde uyumsuzluk, empati eksikliği gibi sosyal problemler ve akademik problemler yaşadığı ortaya çıkmıştır.
Aile içi şiddetin çocuk üzerindeki tüm yansımaları düşünüldüğünde, çocuğun bu sorunlarla tek başına baş etmesi beklenemez. Çünkü doğası gereği büyüme sürecinde anne ve babasının olumlu desteğine hep ihtiyaç duyacaktır.