Nedense futbolseverlerimizin büyük çoğunluğu, doğup büyüdükleri veya bir ömür boyu yaşadıkları kentin takımının dışında üçüzlerden birine sevdalıdır. Hatta ve hatta kendi kentlerinin takımı, taraftarı olduğu üçüzlerden birisi...
Nedense futbolseverlerimizin büyük çoğunluğu, doğup büyüdükleri veya bir ömür boyu yaşadıkları kentin takımının dışında üçüzlerden birine sevdalıdır. Hatta ve hatta kendi kentlerinin takımı, taraftarı olduğu üçüzlerden birisi ile karşılaştığında, sırt çevirirler kendi kentlerinin takımlarına. Durum öyle bir hal almıştır ki bir kişi üçüzlerin dışında bir takım tuttuğunu söylediğinde, ısrarla 'gerçeği' söylemesi istenir ve üçüzlerden hangisini tuttuğu öğrenilmek istenir. Genel olarak Anadolu şehirlerinde kendi takımlarının taraftar sayılarının az olma sorunu çözülemiyor, sorunun özü ise şehrinde kendi takımından fazla üçüzlerin 'taraftar'ı olması.
Kendi şehrinde hiç kimsede örneğin Ankaralıyı kendi şehrinin takımını tutmadığı için de suçlayamıyor, çünkü ülkemizde azınlık olmak zor. Takımının 34 maçının 28'ini ertesi gün işe ve okuluna erken kalkıp gideceği bilinirken gecenin 1'inde hem de adil olması gereken devletin kanalında 3 dakikalık özetlerle kısıtlı kamera açılarından izlettirilerek insanlar uyutuluyorsa. İşyerinde, okulda, mahallede bütün arkadaşlarınız üçüzlerin taraftarı ve onların futbolcusuna hayranlık duymakta ise hatta bu insanlardan kendi aile bireyleriniz içerisinde bile onlara hayranlık duymakta olanı var ise, insanları kendi şehir takımının taraftarı yapmak zor. Bu adaletsiz ortamda. Bir kent takımı eğer o kentliler tarafından sahiplenilmiyorsa, o kentliler, kulüplerini ikinci, üçüncü sıralara koyuyorsa, o kentin büyük değeri de sessiz sedasız alt liglere düşer kaybolur gider, birkaç cılız ses dışında kimseden de tepki de gelmez.
Büyük küçük demeden soru yöneltseniz bulunduğunuz kentteki insanlara hangi takımı tutuyorsunuz diye hemen hemen birçoğu kendi kentinin takımını ikinci takım olarak tutuyorsa, hatta hiç tutmuyorsa, sahip çıkmıyorsa kentine, bunun adı yalnız bırakılmaktır, bunun adı ihanet değil de nedir ki? Oynanan lig mücadelesinde gözü kulağı İstanbul’da veya başka kentlerde değil kendi şehrinde olmalı. Örneğin Alanyalıyım derken büyük bir özgüvenle söyleyeceksiniz ama sıra şehrinizin takımına destek olmaya geldiğinde üçüzlerin maçları şehrinizin takımından önemli olacak.
Kentinizin insanları otobüsle, trenle veya uçakla üçüzlerin maçı için o takımın formasını giyecek, o takımın şehrine gidecek. Kentinizin takımının maçını önemseyip ne radyodan, ne televizyondan, ne gazeteden, ne de stadyumundan takip etmeyeceksiniz. Sorduklarında “Alanya’yı çok seviyorum, buradan başka yaşayabileceğim şehir de düşünemiyorum” diyeceksiniz, ne kadar anti-dürüstlük. Alanya’yı, Alanyalılar düşünmezse kim düşünür ki? Bunun adı riyakârlık değil de nedir?
Şehrine sahip çıkmayanlar, başka şehirlerin takımını tutmaya devam edin, şehrinizin hakkını vermeyin, ne yapacaksınız kendi sevdanızı. Kendinizi başkalarının sevdaları ile avutun.
Ama… Bu takımı ayakta tutmaya çalışanlara saygı duyun. Düşsek de, kalksak da, yenilsek de, yensek de bizi bizle baş başa bırakın.