On bir ayın sultanı, rahmet ve mağfiret ayı Ramazan'ı geride bırakarak, Ramazan Bayramı'na eriştik. Bir ay boyunca nefsimizi ıslah yolunda oruç ve diğer ibadetlerimizle kalbi tatminkârlığın neşesini yaşadığımız, saflaşan gönüllerimizle...
On bir ayın sultanı, rahmet ve mağfiret ayı Ramazan’ı geride bırakarak, Ramazan Bayramı’na eriştik. Bir ay boyunca nefsimizi ıslah yolunda oruç ve diğer ibadetlerimizle kalbi tatminkârlığın neşesini yaşadığımız, saflaşan gönüllerimizle sevgiyi ve dostluğu daha iyi kavradığımız mübarek ayın kazançları ile geldik Ramazan Bayramı’na. Böylece bayramı gerçek manasına uygun idrak etmeye hazır gönüllerle yaşayacağız. Ne mutlu ki Rabbimiz bizi Müslüman yarattı ve Müslüman olarak yaşattı. Müslüman olma bilinci ile bu güzellikleri tattırdı.
Bayramlar sevinç, mutluluk, paylaşma, birliktelik, dostluk ve kardeşlik günleridir. Birbirimizi tanıyıp hemhal olacağımız ilahi neşe günleridir. Ramazan ve Kurban bayramları bizzat peygamber efendimiz tarafından ilan edilmiş ve özellikle birlik ve kardeşlik günleri olarak izah edilmiştir. Hz. Peygamber (SAV), Medine'ye hicret ettiklerinde, Medinelilerin eğlendikleri iki günleri vardı. Hz. Peygamber, “Bu günler nedir?” diye sorduğunda Medineliler, “Biz câhiliyetten beri bu günlerde eğleniriz” dediler. Bunun üzerine peygamberimiz, “Allah size, o iki gün yerine daha hayırlı iki bayram vermiştir” buyurmuştur. O günden beri kutlana gelen bu iki bayram, Müslüman milletlerin aynı zamanda millî bayramları yerine de geçmiştir.
Bir ay boyunca Ramazan ayının kendisine mahsus ibadetlerle coştuk. Oruçlu ağızlarla kötü sözlerden uzak durduk. Açlığı tattık ve açların halini anladık. Sabrı öğrendik. İftar sofraları ile paylaşmayı kavradık. Asıl zenginliğin, varlığımızı başkaları ile paylaşmak olduğunu gördük. Dostlarımızla kaynaştık. Uzaklaştığımız çevremize yeniden ısındık. Oruçlarımızla kendisinden uzaklaşma fırsatı bulduğumuz şeytanın işlettiği kötülükleri anladık. Böylece pişmanlığı ve tevbeyi hatırladık. Sebat etmeyi nimetlere kavuşma sebebi bildik. Sabırla varılan iftar vakitlerinin bir sevinç vesilesi olduğunun hazzını yaşadık. Aslında oruç tutmanın insanın kendisini tutmak olduğunu idrak ettik. Orucun bir eğitim işi olduğunu anladık. Oruçla eğitilen gönüllerin, gönül eri olma yoluna koyulduğunu bildik.
Teravih namazları ile aynı safta omuz omuza ilahi vecd ile coştuk. Uzaklaşan kalpleri birbirine yaklaştırdık. Başkalarını sorma alışkanlığı kazandık. Komşuluk kavramını teravihten öğrendik. Bu aya mahsus sadakay-ı fıtırlarımız ile sağlıklı olmanın bir ilahi lütuf olduğunu kavradık. Kadir gecesi ile yenilendik. Kendimize geldik, kendimizi bulduk. Bu mübarek ay ile Allah Teala’nın sunduğu manevi mevsimi doyasıya yaşadık. Üzerimizden on bir ayın hantallığını attık, atıllıktan sıyrıldık, yarını daha zinde ve daha canlı, daha sevecen, daha ümit var karşılıyoruz. Yani “iki günü birbirine denk olanın ziyanda olduğu” gerçeği ile yüz yüze geldik. Yeni bir mevsime, bolluk, bereket dolu, yeni şeyler keşfettiğimiz, umut ve heyecan kazandığımız hayat anlayışına kavuştuk. Hülasa Ramazan ayında, yarın idrak edeceğimiz Ramazan Bayramı’nı bulduk.
İşte bu bayramı, kazandığımız bu insanî özelliklerle bir Müslüman olarak bize yakışır bir şekilde geçirmeliyiz. Bayramlar bir oyun ve eğlence fırsatı olarak görülmemeli. Tatile çıkma zamanı olarak asla bilinmemeli. Bayramımızı eş dost, akraba ile geçirmeliyiz. Öncelikle varlık sebebimiz anne babalarımızın ellerini mutlaka öpmeliyiz. Büyükleri, yaşlıları, muhtaçları, hastaları ziyaret etmeliyiz. Küçükleri sevindirmeliyiz. Yetimleri, yoksulları, muhtaçları özellikle topluma katacak, onları dışlanmışlık düşüncesinden sıyıracak yakınlık hissi ile kucaklamalıyız.
Unutmayalım, mutlu olmak herkesin hakkı. Mutluluğu kendi başına bulamayan kardeşlerimize mutluluk kazandıracak fırsatlar sunma sorumluluğumuz öncelikli toplum görevimizdir. Kendi mutluluğumuz başkalarının mutluluğu ile tamamlanır ancak. Başkalarının mutlu olmadığı bir toplumda mutluluklar hep yarımdır; yarım yaşanmaya mahkûmdur. Bayramlar başkalarının mutlu edilmesi için vardır. Öyleyse bayramı toplum içinde geçirmek bayramı aslı ile yaşamak demektir. Münferit, hayırdan uzak, bencilce bir tatil anlayışı ile bayram olmaz.
Dünya insanlığının insancıllığa, bu gün, dünkünden daha fazla muhtaç olduğunu unutmadan bayramlaşalım. Mutlaka bayramlaşalım. Bencillere, nemelazımcılara, paylaşma duygusu körelmişlere, başkaları aç iken kendisi tok yatanlara, birliği dirliği unutmuşlara, küskünlere, ayrılık gayrılık peşinde koşanlara, menfaatperestlere, sevgiyi esirgeyenlere, yaratılmışları yaratan aşkına sevmeyi beceremeyenlere inat bayramlaşalım. Alanya’mızda yaşayan, özellikle dış ülkelerden şehrimize yerleşmiş (Yeni Alanyalı) komşularımızla bayramlaşmayı unutmayalım. İnancımızın, başkalarından esirgediği bir sevgi anlayışı yoktur.
Ramazan bayramınızı kutlar, İslam alemi için Cenab-ı Allah’ın rahmet ve bereketine vesile olmasını niyaz ederim.