EMİNİM buradan ismini yazsam siz de
EMİNİM
buradan ismini yazsam siz de "şak" diye tanırsınız, 90'lı yıllarda lokantada garsonluk ve bulaşıkçılık yapan arkadaşın biri şimdi beş yıldızlı otel sahibi.
Evlerini, arabalarını, bankadaki milyoncuklarını saymıyorum bile.
Abartmıyorum, aynen öyle!
Yolda bir yürüyüşü var, adeta Kemal Sunal'ın Sahte Kabadayı filminden fırlamış gibi.
Bir özgüven, bir "küçük dağları ben yarattım" edası, sormayın gitsin.
Bulaşıkçılık yaptığı dönemi bilmesek Monte Kristo Kontu sanacağız keratayı.
***
90'lı yıllarda sahilde şezlong şemsiye bekleyen başka bir arkadaşın şimdi nakit para ve gayrimenkullerle beraber en az 50 milyon lirası var.
Yemin etsem başım ağrımaz, çünkü bizzat kendisi söyledi.
***
Hele 90'lı yıllarda lüks bir emlakçıda ortalığı süpüren bir arkadaşım var, şimdi Alanya'nın yükselen değeri olarak gösterilen mahallelerinden birinde, bizzat içerden havuzlu lüks konutunda oturuyor, hanımının altında başka, kendisinin altında başka en lüks otomobiller, çocuklar özel okullarda filan, şükela bir hayat yaşıyor.
İsmini söylesem "Evet, vallahi o" diyeceğinize kalıbımı basarım.
***
Allah herkese daha çok versin.
Çok şükür, kimsenin parasında pulunda, malında mülkünde gözümüz yok.
Peki ama nasıl oldu bunca servet, mal mülk?
Bu arkadaşlar asgari ücrete talimken, memleketteki, köydeki anasına babasına zar zor para gönderirken, nasıl böyle bir hayatın içine balıklama dalıverdiler.
Sıkı durun, açıklıyorum!
Yabancı yatırımcıyı üçkâğıda getirerek elbette.
Mesela o dönemler Almanya'dan milyon marklarla Hans'lar geldi buralara, restoranda yemek yerken, satın alacak ev ararken bu arkadaşlarla tanıştı, güvendi, parasını bunlara emanet etti, beraber arsa, otel, bina aldılar, restoran açtılar, yediler, içtiler, eğlendiler.
Sonra ilk fırsatta bizim bu alnı secdeden kalkmayan, hiçbir Cuma'yı kaçırmayan arkadaşlar yabancı ortaklarının kıçına tekmeyi vurup malın mülkün üzerine oturuverdiler.
***
"Hak, hukuk, adalet" diye feryat eden yabancı ortağına iki göz berelttiler, iki itip kalktılar, ailesini ve kendisini ölümle tehdit eden bile oldu, hepsini İzmir marşıyla memleketlerine uğurladılar, şimdi "büyük işadamı", "tanınmış otelci" diye piyasada dolaşıyor pek çoğu, sivil toplum örgütlerinde, siyasette falan en gözde adamlar oluverdiler.
Alman, Danimarkalı, Rus, Finli yatırımcılar baktı ki bizim memleket çakal dolu, önce güven sağlayıp sonra paraların üzerine yatıyorlar, 2 binli yılların başında çoğu canını zor kurtarıp memleketine kaçtı, çoğu milyon dolarlarının ve Euro'larının üzerine birer bardak soğuk su içti, çaresizce.
***
Buna mukabil, değişen dünya siyaseti, iç savaşlar filan derken, son üç beş yıldır Alanya yeniden yabancı yatırımcı almaya başladı ama bu kez doğudan.
Piyasa; İranlı, Iraklı, Beyrutlu, Lübnanlı yatırımcıdan geçilmiyor.
Alanya'nın ana caddedeki popüler mekanları 3-4 milyon liraya el değiştiriyor.
Misal Lübnanlı bir arkadaş geliyor, sahilde çoğu kaçak bu tip işletmelerin ortamına bayılıyor, "Kaç papel burası" diyor, 3-4 milyon lira hava parasını gözünü kırpmadan verip anahtarı teslim alıyor.
Eskiden Avrupa'dan yabancı ortak bulma modaydı, şimdi Ortadoğulu yabancı ortak moda oldu.
Ne ilginçtir, adamlarda öyle devasa paralar olduğu söyleniyor ki, rakamları duysanız dudağınız uçuklar.
Halk otobüsü veya minibüs şoförüyken siyasete atılınca lüks otel, petrol istasyonu sahibi olan abilerimiz gibi bu paraları alın teriyle kazanmış (!) değil hiçbiri.
Kaz gelecek yerden tavuğu esirgemeyip parayı bastırıp Belediye Meclisi'ne giren, yaptırdığı her binaya şak diye ruhsat alıp tak diye satan müteahhitler, veya Belediye Meclisi'ne girince işleri nasıl oluyorsa bir anda açılıveren, nedense bütün projeleri çizen, bütün ihaleleri alan, piyasaya iş yetiştiremeyen mimarlar ve müteahhitler misali alın teri (!) ile de kazanıyor gibi değil hiçbiri.
Bir numaraları var, genç yaşta bu paralar öyle kolay kazanılmaz, ama şimdilik sır.
Peki ne olacak Alanya'nın bu hali?
Sermaye çaktırmadan el mi değiştiriyor?
White City'liler dediğimiz krema tabakasının 30'lu yaşlardaki evlatları etliye sütlüye dokunmadan şehrin sosyal yaşamının geri planında stabil bir hayat sürerken, dışarıdan gelen elin Ortadoğuluları şehrin yeni sahibi mi olacaklar?
Üç beş seneye bizim üniversiteli çocuklar Lübnanlı, İranlı işadamlarının yanında mı garsonluk, komilik yapmaya başlayacaklar.
"Lübnan'da namaz kaç rekat, ana caddedeki mekanlarda devamlı harekat" sloganları mı duyacağız, Keykubat sahillerinde.
İngilizce, Rusça, İskandinav diliyle yazılan tabelaların yerini Arapça tabelalar mı alacak?
Var mıdır bir cevabı olan, kıymetli ağabeylerim, ablalarım, kardeşlerim.