MESLEĞE başladığım 90'lı yılların ortalarında, İskele'de ufak bir binada hizmet veren Alanya Emniyet Müdürlüğü'nün şu anda Otogar yakınındaki binası inşaat halindeydi, Jandarma Komutanlığı binası henüz Tosmur'a...
MESLEĞE
başladığım 90’lı yılların ortalarında, İskele’de ufak bir binada hizmet veren Alanya Emniyet Müdürlüğü’nün şu anda Otogar yakınındaki binası inşaat halindeydi, Jandarma Komutanlığı binası henüz Tosmur’a taşınmamış, kendi adını verdiği “Jandarma Sokağı” üzerindeydi.
O dönem çalıştığım basın kuruluşu beni her sabah önce hastanelere, ardından jandarmaya ve son olarak emniyete gönderirdi.
Rutinimiz belliydi.
O dönem sadece üç beş otelcide veya muz ağasında mevcut olan cep telefonu bizde yoktu, çünkü fiyatı ateş pahasıydı, dolayısıyla muhabirler arasında iletişim yoktu.
Altımızda çalıştığımız kurumların tahsis ettiği aracımız, haberi yazacağımız bilgisayarımız bile yoktu.
Günümüzde mesleğe yeni başlamış arkadaşlara “Biz haber yazmayı daktiloda öğrendik” deyince yüzüme “fi tarihinden gelen adam” gibi bakmalarına bazen içten içe o yüzden gülüyorum.
Tabanlara kuvvet her sabah önce Alanya Belediyesi’ne, burada soluklanıp diğer basın kuruluşlarındaki arkadaşlarla Özel Can, Özel Hayat ve Devlet Hastanesi’ne, ardından jandarmaya ve son olarak “o dönem amirlik olan” İskele Polis Karakolu’na gider, finali yapardık.
Muhabir başına sırf asayiş içerikli günde en az 20 farklı haber yaptığımızı, çoğunun da fuhuş baskını, hırsızlık, hintkeneviri, trafik kazası yaralanması olduğunu dün gibi hatırlıyorum.
Günümüzde yüzüne bile bakılmayan, hastane odalarında sık sık yaptığımız “motosikletten düşüp bacağını kıran adam” haberleri bile bizim için o dönem altın değerindeydi.
O yıllarda görüp görebileceğimiz en büyük ve önemli asayiş haberi “Kuşyuvası Cinayetleri” olmuştur.
Polisin fuhuş baskını, jandarmanın filanca köyde tarlaya ekili hintkeneviri operasyonu, bir de hastane odalarını tek tek dolaşıp ağaçtan düşen adam, motosikletten düşen genç haberleri Alanya’nın asayiş haberi ihtiyacını tatmin eder seviyedeydi.
Sonra ne olduysa oldu, günümüzde ilginç asayiş mevzuları türedi.
Adını söylerken bile zorlandığımız skunk ve metamfetamin gibi uyuşturucu madde veya hapları satan şahıslar gün aşırı hem polis hem de jandarma tarafından yakalanırken, Alanya’da son dönemde bir de “korsan bahis çeteleri” türedi.
Hem de az buz değil, 30-40 kişilik çeteler bunlar.
Geçenlerde çarşı merkezinde rutin haber avındayken, Alanya'da 4 yıldızlı bir otelin sahibi, yılların turizmcisi, soyadının sonunda "oğlu" olan bir abimiz aradı, "vaktin varsa gel beş dakka sohbet etmemiz lazım" dedi.
Gittim yanına, çay kahve derken iki lafın belini kırdık, 31 Mart Yerel Seçimleri, Adem Başkan’ın yeni dönemdeki yoğurt yiyiş tarzının nasıl olacağı, CHP’li Büyükşehir ile MHP’li Alanya Belediyesi’nin arasındaki uyum derken...
Dedi ki...
"Şu korsan bahisçilerle ilgili ne zaman bir haber yapacaksın, bir köşe yazısı yazacaksın."
Konuya tamamen yabancı olduğumu, 45 yaşında bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak bırakın bahis oyunlarını, altılı ganyanı, lotoyu totoyu, kız tavlasını bile bilmeyen, hiçbir zarlı veya kollu makine oyununu sevmeyen bir vatandaş olarak bahis oyunlarıyla alakalı hiçbir bilgiye sahip olmadığımı söyledim.
Derin bir iç çekti, belli ki çok dertliydi.
"Açık konuş, beynindekileri dök ortaya" dedim.
Sonra şunları söyledi...
"Korsan bahisçiler Alanya'daki maddi durumu iyinin de üzerinde olan ailelerin çocuklarına musallat olmuşlar. 5 bin lira, 10 bin lira bile artık paradan sayılmıyormuş. Benim oğlana 3 bin, 5 bin derken 150 bin liralık korsan bahis oynatmışlar. Çocukta para yok ama babasının kim olduğu belli. 'Nasıl olsa babasından tahsil ederiz' diye bir de senet imzalatmışlar. Benim oğlan da ben duyarım da kızarım diye ‘belki kazanabilirim’ umuduyla oynamaya devam etmiş. Borç ve imzalatılan tutar 250 bin lirayı geçmiş. Sadece benim oğlan da değil, çevremde ne kadar tanıdığım varsa pek çoğunun oğluna veya damadına da aynı tuzağı kurmuşlar."
Buna benzer şeyleri zaman zaman 3. şahıslardan "olmuş, yapmış" şeklinde duyardım ama ilk kez bir mağdurun babasından, daha doğrusu paranın asıl sahibi olması nedeniyle gerçek mağdur olan birinden hiç dinlememiştim.
Alanya'da korsan bahis oynatan, hatta çete gibi çalışıp zengin ailelerin çocuklarını borçlandırıp ailelerinden habersiz senet imzalatan kişi sayısı hızla artıyormuş.
"Peki, hiç polise başvurmayı düşündün mü?" dedim.
Alanya'da en üst makamlardan birine konuyu sözlü olarak ilettiğini, gerekenin yapılacağı yönünde söz aldığını söyledi.
Diyeceğim şu ki...
Oteliniz, kirada dükkanlarınız, bağınız bahçeniz varsa ve herhangi bir işi veya mesleği olmayan, sizin elinize bakan 20’li 30'lu yaşlarda evlatlarınız varsa, müsait bir zamanda ağzını yoklayın.
Acaba bu bahis kumpası sonucu sizden habersiz imzaladığı senet veya senetler var mı?
(DİP NOT: Başta, Alanya Cumhuriyet Başsavcısı Yasin Emre olmak üzere Alanya Emniyet Müdürü Alper Avcı ve ekibini kutluyorum. Son olarak geçen Pazartesi 40 kişilik bahis çetesini kıskıvrak ele geçirip adaletin güçlü kollarına teslim ettiler. Peki, yeterli mi? Elbette değil. Bana göre asıl önemli nokta, bu korsan bahisleri kim oynuyor ve kurbanlar kim? Bence günlerdir ifadeleri alınan şahıslardan sözlü veya yazılı olarak bu bahisleri yasadışı oynayıp binlerce lira borçlanan kişilerin ve çocukların isimleri tespit edilmeli, aileleriyle kontak kurulup bir daha yapmamaları için kulaklarının çekilmesi sağlanmalıdır.)