ÜLKENİN pek çok metropol kentinde bombalı saldırılar, sokağa çıkma yasakları falan olunca, elin Alman'ı, Hollandalısı, İskandinav'ı
ÜLKENİN
pek çok metropol kentinde bombalı saldırılar, sokağa çıkma yasakları falan olunca, elin Alman'ı, Hollandalısı, İskandinav'ı "Canımızı sokakta bulmadık, biz gitmeyiz arkadaş Türkiye'ye" deyince...
2015'in Kasım ayında sınırımızı ihlal ettiği gerekçesiyle uçaklarını düşürüp ardından tam 8 ay boyunca efelendiğimiz Ruslara da Putin efendiden "Türkiye'de tatil yasak" emri gelince...
Çareyi iç turizmde bulmuş ve yurdun dört bir yanına kâh haber salıp, kâh cep telefonu ve gazete ilanıyla, kâh adam salarak, Mevlana'dan da sufle alıp, "Gel, gel, ne olursan ol yine gel" demiş, iç turizmi yerli turistle canlandırma hayalleri kurmaya başlamıştık.
Hatta, ne desek, ne yazıp çizsek alınan, gönül koyan, bizi hariçten gazel okumakla ve her şeylerini eleştirmekle itham eden Alanya Turizm Tanıtma Vakfı yöneticileri, daha Rusya'dan özür dilemediğimiz, dileyeceğimizin de aklımızın ucundan bile geçmediği Mayıs ayında Konya'ya gitmiş, tatil paketi satışlarına ağırlık veren Konyalı acente temsilcileriyle Dedeman Otel'de bir araya gelmiş, avantaj paketi sunan otellerin bilgilerini ve promosyon ürünlerini vermişti.
Derken araya Ramazan Bayramı giriverdi.
Bizim Yozgat'ta, Antep'te, Konya'da falan yaptığımız iç pazara yönelik tanıtım çalışmalarından, özellikle de Konya nüfusuna kayıtlı Mevlana'nın dünyaca ünlü "Gel, gel, ne olursan ol yine gel" sözlerinden etkilenen Konyalı vatandaşlarımız da haliyle bayramda Alanya'ya akın ediverdi.
Cumartesi sabahından başlayıp önümüzdeki Pazar akşamına dek süreceğini tahmin ettiğimiz bu bayram göçü, haliyle pek çok sıkıntıyı da beraberinde getirdi.
Ekonomik durumu iyi, hali vakti yerinde olan Konyalı, Antepli, Ankaralı ve yerli turist olarak Alanya'yı tercih eden ne kadar iç turizm aktörü şehir vatandaşı varsa, otelleri, tatil köylerini, çadır kamplarını ve pansiyonları tıka basa doldurdu.
Buna mukabil...
Ekonomik durumu iyi olmayanlar ise, çoluk çocuk, palas pandıras bindikleri kamyonetleriyle, minibüsleriyle, üst bagajlı eski model otomobilleriyle Alanya'ya akın ettiler ve her bayramda olduğu gibi bu bayramda da şehrin bilumum çimlik alanlarını, kelimenin tam manasıyla "işgal" ettiler.
Çayıra, çimene, daha da ötesi boş buldukları her ağaç gölgesine bile battaniyeyi serip ailecek yatan, halk arasındaki tabiriyle "çimen otel"i tercih edenler ise bizim duyarlı Alanya ahalisini adeta çileden çıkardı.
Dün baktım, sosyal medya, çayırda çimende yatan, tuvaletlerini nereye yaptıkları tahmin gücümüze havale edilen İç Anadolu ve Güneydoğu Anadolu insanlarının uzaktan çekilmiş fotoğraflarıyla dolu.
"Dursun bu hayasızca akın" sloganları eşliğinde paylaşılan fotoğraflardaki görüntülere ben de sonuna dek karşıyım, bu bir.
Alanya'nın marka değerini düşüren, kalite algısını yer ile yeksan eden, şehri adeta mülteci kampına dönüştüren bu görüntülere bu şehri yönetenlerin müsaade etmemesi gerektiği fikrinin en önemli bayraktarıyım, bu da iki.
Ancak...
Şunu da unutmamak gerek.
Biz çağırdık, onlar da geldi.
Sadece yazın değil, kışın da Alanya'da yaşayanlar olarak bir gerçeği iyi ayırt etmemiz gerek.
Avrupa ve Rusya'da her umudu kestiğimizde "can simidi" diye yapıştığımız yerli turisti "tatil kültürü var mı, yok mu" diye sınava tabi tutamayacağımıza göre...
"Sen Anteplisin, sen Konyalısın, gelme. Alanya'ya sadece belli bir kültür seviyesindekiler gelsin" diyemeyeceğimize göre...
Orkide bulamadığımız zamanlarda mecburen gülü seviyorsak, dikenine de katlanacağız.
Ya da en keskin çözüm...
Özellikle bayram gibi olağanüstü dönemlerde asker, polis ve zabıta gibi güvenlik birimlerini salacağız çayırlık çimenlik bölgelere, bu alanlarda bırakın yatıp kalkmayı, yeşil alanlarda su içilmesine bile basacağız cezayı.
Yoksa her bayramda sosyal medyadan elitizm yapar, "Alanya'ya şu şehirdekiler gelsin, şu şehirdekiler gelmesin" der dururuz, benden uyarması...